İş dünyasındaki başarıları ve siyasi kariyeriyle tanınan Sabancı, bugün bizimle siyasi kırgınlıklarını ve deneyimlerini paylaştı.

Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz? Nerede doğdunuz ve eğitiminizi nerede aldınız? Siyasi hayatınıza nasıl başladınız?

1958 yılında Kahramanmaraş'ta doğdum. İlk ve ortaöğretimimi burada tamamladım. 1975 yılında İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi'ne başladım. Okula girdiğim yıllarda tıp fakültesinin hemen altındaydı. O yıllarda bu bölüm sadece İstanbul Üniversitesi'nde vardı. Orman Fakültesi'ni bitirdikten sonra bu alanda çalışmadım. Babamın mesleğinde devam ettim. Babamın çırçır fabrikası vardı, ben de pamuk fabrikası işletmeye başladım babamın ortağı ile birlikte. Seksenli yılların ilk yarısında Anavatan Partisi kurulmuştu, Turgut Özal’ın başkanlığında. Biz de bu partinin kuruluşunda yer aldık Kahramanmaraş'ta. Başlangıçta iktidar adayı değildik, Kahramanmaraş'ın kentsoylu sınıfı dışında bir topluluk tarafından oluşturulmuştu kadromuz. Burjuva MDP’yi (Milliyetçi Demokrasi Partisi) destekliyordu. Ama nitelikli ve tecrübeli siyasetçilerin de katkısıyla seçime doğru hava değişti ve Anavatan Partisi iktidara gelme şansı buldu.

Turgut Özal ile çalışmak nasıl bir deneyimdi? Ölümünden sonra neler değişti?

 On yıl boyunca Özal için elimizden geleni yaptık. Özal’ın başbakanlığı 1983'teydi, beklenmedik ölümü ise 1992'de. Ben Özal’ı devrimci bir önder olarak tanımlıyorum, bir silahşör olarak. Büyük yeniliklere adım atmıştı hem siyasal hem de ekonomik alanlarda. Onun gibi bir liderle çalışmış olmaktan şeref duyuyorum. Özal ölümünden sonra tartışmaların odağındaydı. Çünkü kavga vermişti, devletin katı ve gelenekselleşmiş kurumlarıyla çarpışmıştı. Bu nedenle, "Benim kıymetimi bu millet ben öldükten sonra bilecek," dediğini bizzat kendi kulaklarımla duymuştum.

Anavatan Partisi, Özal sonrası nasıl bir süreç yaşadı?

Anavatan Partisi, Özal sonrası farklı bir süreç yaşadı ve biz yine partinin içindeydik. Ancak Mesut Yılmaz dönemi, Özal’ın değerlerinden biraz farklıydı. Özal’ın aksine Yılmaz statükonun hizmetine girmişti. Bu durum hem ülkenin on yılını etkiledi hem de Anavatan Partisi’nin sonlanmasına neden oldu. Özal dönemindeki dinamizm ve yenilikçi anlayış, Yılmaz döneminde yerini daha statükocu bir yaklaşıma bırakmıştı. Bu değişim, partinin ilk yıllarındaki heyecan ve yenilikçi ruhunu kaybetmesine yol açtı. Böylece sonraki süreçte Anavatan Partisi kayboldu. Bu dönemde bir defa milletvekili adayı oldum, ancak Mesut Yılmaz ile yıldızım barışmadı. Partideki bu değişim sürecinde hayal kırıklığı duydum ve partiye olan inancım zayıfladı.

Özal’ın getirdiği yenilikler arasında en önemlileri nelerdi sizce?

Özal’ın yaptığı en önemli yeniliklerden biri de tercihli sistemi getirmesiydi. Listedeki adaylar arasından vatandaşın tercihine göre seçim yapılıyordu ve en fazla oy alan adaylar milletvekili olarak seçilebiliyordu. Özal'dan sonra sistem ortadan kalktı. Rahmetli Özal, başbakanlığı döneminde adeta bir itiraz mercii gibiydi. Cumhurbaşkanlığı döneminde ise daha rahat vakit buluyordu ve bu sayede daha sık görüşebiliyorduk.

Özal’ın bu sistem hakkında söyledikleri nelerdi?

Özal, "Bana çok itiraz ettiler, çoğunluk dağdaki insan, ovadaki insan bu sistemi nasıl uygulayacak, diye itiraz etmişti tercihli seçim sistemi konusunda. Ama sistem tıkır tıkır işledi ve en geriden gelip milletvekili olan birçok insan oldu. Bu sistem oturdu," demişti. Bilgisayar sistemine geçileceğini ve vatandaşların düğmeye basarak hem partisinin hem de adayının tercihlerini yapacaklarını söylemişti. "Bu hale getireceğiz," demişti. "Bu milletin önündeki, arkasındaki prangayı kırdık; tercihli listede de bu prangayı kıracağız. Millete soracağız ve milletin çoğunluğunun istediği insanlarla meclisi yöneteceğiz," demişti.

Özal’ın liderlik tarzı nasıldı? Onunla yaşadığınız unutulmaz bir anınız var mı?

Özal’ın liderlik kaygısı yoktu, çünkü ortak kabulün lideriydi ve tartışılmayan bir insandı. Bu nedenle sürekli yeniliklere açıktı ve çeşitli tasarruflarda bulunuyordu. Yeniliğe açık olmasının ana unsuru, milletine duyduğu güvendi. "Bu millet yapar," diyordu.

Rahmetli Özal döneminde renkli televizyon çıktı. O dönem Türkiye'de renkli televizyon yoktu. Bir kısım insanlar itiraz ettiler: "Biz renkli televizyon seyredecek konumda mıyız? İmkânlarımız buna müsait mi?" diye. Özal ise, "Bu milletin en iyisine layık. Avrupa kullanıyor mu? Kullanıyor. O zaman bırakın benim insanım da kullansın, çok görmeyin," demişti. Bakışı buydu.

Özal’ın dönemiyle ilgili başka hangi gelişmeler öne çıkıyor?

Bugünkü alışveriş merkezleri dediğimiz AVM'ler de rahmetli Özal'ın döneminde açıldı. Galleria gibi büyük projeler o günün iş adamlarına yer tahsis edilerek hayata geçirildi. Özal döneminde AVM'lerin kurulmasıyla dış ticaret merkezleri de çoğaldı. Bu da Özal'ın geniş vizyonunun ve halkını layık görmesinin bir göstergesiydi.

Turgut Özal’ın vefatının ardından nasıl hissettiniz?

Rahmetli Özal ölünce biz yetim kaldık. Aynen, ailemizin büyüğümüzün, bir annenin vefatı gibi siyasette de lideriniz vefat edince, inandığınız insan vefat edince siz de yetim kalıyorsunuz. Maraş özdeyişidir, 'Tekerimiz bir türlü, ondan sonra düze düze dönmedi, hep geriye döndü’ derler. Bizim siyasette tekerimiz rot balans ayarı bozulmuş teker gibi yalpaladı, hep arkaya gittik.

1991’de milletvekili adayı oldunuz, bu süreç nasıl geçti?

1991’de milletvekili aday adayı oldum ve bu süreçte Mesut Yılmaz’la ters düştüğümüz için partiden dışlandık. O dönem siyasette önümüzün açık olduğunu düşünüyordum ve siyaseti kalpten, içten bir şekilde yürütüyorduk. İşimizin ağırlığını siyasete vermiştik ve kendi ölçümüzde ithalat ve ihracat yapıyorduk. Kahramanmaraş’ta pamukçuluk yoğun yapılır ancak siyasete ağırlık verdiğim için pamukçulukla fiilen ilgilenmiyordum.

Siyaset ve iş dünyasında yaşadığınız tecrübeler size neler öğretti?

Daha sonraki yıllarda Mehmet Keçeciler ile karşılaşmıştım. "Siyaset tam anlamıyla bir nasip işidir," demişti bana. Bu söz, siyasette başarılı olmanın sadece çaba ve yetenekle değil, aynı zamanda şans ve kısmetle de alakalı olduğunu anlamamı sağladı. Bu süreç bana, siyasetin zorluklarını ve belirsizliklerini bir kez daha gösterdi. Özetle, siyasete olan inancımız ve gayretimiz tamdı, fakat bazı durumlar bizim kontrolümüz dışında gelişti. Bu tecrübeler de benim siyasi ve kişisel gelişimime önemli katkılarda bulundu. O süreçte hem siyaset hem de iş dünyasında etkin rol aldım. Bir tekstil ortaklığı kurarak iplik fabrikası işletmeye başladım ve aynı zamanda bir akaryakıt istasyonu ortaklığımız da vardı. Ancak bu dönemde fabrikada bir yangın çıktı. Muhasebecimizin yapmış olduğu hata sonucunda sigorta eksiklikleriyle karşı karşıya kaldık. Bu durum işimizi darboğaza soktu ve tasfiye etmek zorunda kaldık. İplik ve akaryakıt istasyonu işlerimizden küçülmeye karar verdik. Bu dönemde kurduğumuz enerji santrali işimizi devam ettirmeye karar verdik. Diğer işlerimizi ise tasfiye edip sonlandırdık ve enerji santrali ortaklığımızı sürdürdük. Yangın sürecinde ciddi mali açıklar yaşadık. 4 milyon avro açık verirken, 2010'ların başındaki bu yangındaki zararımız 6 milyon avroya ulaştı. Sigortadan sadece 2 milyon avro karşılandığı için 4 milyon avroyu kendi kaynaklarımızdan karşılamak zorunda kaldık. Bu süreçte işlerimizi teke indirgemek ve enerji santrali işimize odaklanmak en mantıklı adım olarak görüldü. Şu anda enerji santrali ortaklığımız devam ediyor.

Belediye başkanlığı adaylığı süreciniz nasıl gelişti?

Belediye başkanı olmak istiyordum. Başka bir siyasi partiden beklentim yoktu. Diğer partiler de zaten kendi kadrosunu oluşturmuştu. Ben bu şehre hizmet etmek istiyordum. Başbakan Tayyip Bey ikili sistemden söz ediyordu, bu ikili sistemden sonuç alınırsa ankette birinci olmak zorundaydınız. Ben hem temayülde birinci oldum hem ankette birinci oldum; milletvekilleri, il başkanları, hepsi buradaydılar. 'Hayırlı olsun abi, başkanımız sensin' dediler. Genel merkezde mutabakatı sağlamıştık. '12 Şubat belediye başkan adayıymışsınız' dediler. 'Aday gibi çalış' dediler. O sırada seçim süreci biraz uzadı tabii. Benim adaylığımı duyan bütün aday adayları çekildi sahadan. Ama son iki günde bir hava değişti. Milletvekili, partililerinin yüz hatları, mimikleri bile değişmişti. 'Ne oldu' diye düşünmeye başladım. Yarın bir gün aday açıklanacaktı resmi olarak. Anladım ki, ben adil olmayan sistemde ümit ettiğim bir yere varmayacaktım. Ama parti değiştirmek haysiyetli bir insana yakışmazdı, bunu bir an bile düşünmedim. Tabii, bu süreçte 2012'de Anavatan Partisi bütünüyle kapandı, resmen kapanınca 2014'te AK Parti'ye geldim.

Bağımsız aday olarak da bir deneyiminiz olmuştu sanırım.

Evet. Ben hemşerime çok güvendim, çok itibar ettim. Bağımsız aday olarak kendimi denemek istedim. Bununla ilgili çok soru sordum, çok hemşerimle görüştüm. Haysiyetli olur mu, şerefli olur mu diye. Herkesin ortak kanaati, haysiyetli olması, şerefli olmasıydı. Böylece son yerel seçimlerden önce bağımsız aday oldum. 2023 Genel Seçimlerinde 1947 oy aldım. Oylarımız çalındı sanıyorum, ben 10.000’e falan alırım diye düşünüyordum doğrusu. Farklı bir tablo çıktı. Haysiyet kaybı, itibar kaybım olmadı bu son seçimlerde. AK Parti ve CHP hariç tüm partiler bana adaylık teklif etmişti. Fiilen artık siyaseti bırakıyorum. Bundan sonra hiçbir siyasal çalışma içerisinde olmayacağım.