Eşi benzeri görülmemiş toplumsal zorlukların ve hızlı teknolojik gelişmelerin yaşandığı bir çağın içindeyiz. Teknolojinin gücünü insanlığın iyiliği için kullanmak hem etik bir zorunluluk hem de kârlı bir çaba haline geldi. Sürdürülebilir kalkınma için yeni yollar açan temiz enerji inovasyonlarından dezenformasyonla mücadelede dengeleri değiştiren yapay zeka destekli araçlara kadar geniş bir yelpazede, teknolojinin insan yaratıcılığını nasıl artırdığına tanık oluyoruz. Amaç odaklı teknolojilerin yükselişi, dijital dünyayla olan ilişkimizi yeniden şekillendiriyor ve dikkat dağıtmak yerine odaklanmayı ve refahı teşvik ediyor. Aynı zamanda, kârlılık peşinden koşmaktansa zorlu insani sorunların üstesinden gelmeye daha hevesli, misyon odaklı bir iş gücü ortaya çıkıyor.
Önümüzdeki yıllarda, teknolojiyi olumlu etki yaratmak için kullanmak sadece mümkün olmakla kalmayacak, başarı hakkındaki düşünme şeklimizi de yeniden tanımlayacak. Amazon CTO’su Dr. Werner Vogels, 2025 yılı ve sonrasında bizi nelerin beklediğine dair öngörülerini paylaştı.
1. Yarının iş gücü misyon odaklı olacak
Dünya sürdürülebilirlik, sosyal eşitlik, gıda güvenliği, ekonomik güvenlik ve sorumlu yapay zeka kullanımı konularında zorluklarla karşı karşıyayken, iş piyasasında sessiz bir devrim yaşanıyor: insanlığa fayda sağlayan işlerin öneminin artması. Sektörler ve nesiller genelinde, çalışanların değerlerinde ve tercihlerinde hissedilir bir değişim var. Giderek daha fazla insan, toplum ve çevre üzerinde anlamlı bir etki yaratmalarına olanak tanıyan pozisyonlar arıyor.
Hangi sektörden olurlarsa olsunlar, işletmelerin rekabetçi kalabilmek için stratejilerini amaç odaklı çalışanları çekecek ve elde tutacak şekilde uyarlamaları gerekiyor. Bu, olumlu sosyal etkiye sahip roller yaratmak, sürdürülebilirlik ilkelerini mevcut pozisyonlara entegre etmek ve çevresel, sosyal ve yönetişim değerlerini temel iş stratejilerine özgün bir şekilde yerleştirmek anlamına geliyor. Çalışanlarına anlamlı işler sunan ve olumlu değişim sağlamaları için teşvik eden şirketler en iyi yetenekleri çeken şirketler olacak. Dahası, bu kuruluşlar, sosyal ve çevresel konuların iş performansının ayrılmaz bir parçası olduğu bir dünyada kendilerini uzun vadeli başarı elde edebilecek şekilde konumlandıracaklar.
2. Yeni bir enerji verimliliği çağı, inovasyonu teşvik ediyor
Artan enerji talebi ve iklimle ilgili zorunluluklar, enerji üretme, depolama ve tüketme şeklimizde bir dönüşüme yol açıyor. Nükleer enerjinin yaygınlaşması ve yenilenebilir enerjinin büyümeye devam etmesi, enerji altyapımızın inovasyon yolunda bir bariyer değil aksine bir katalizör olduğu bir geleceğe zemin hazırlayacak.
Ancak bu değişim için teknolojik inovasyonun yanı sıra nükleer mühendisler, makinistler, şebeke yönetimi uzmanları ve malzeme bilimcileri gibi vasıflı çalışanlardan oluşan bir iş gücü gerekiyor. Eğitim, öğretim ve yeniden beceri kazandırma programlarına yatırım yapmak çok önemli hale gelecek ve bu programlar, yüksek maaşlı, yüksek vasıflı işler yaratarak ve sektörler arasında inovasyonu teşvik ederek ekonomileri yeniden şekillendirecek. Artık enerji taleplerimiz tarafından kısıtlanmadığımız bir çağa girmeye hazırız. Teknolojik inovasyon ve vasıflı bir iş gücü ile desteklenen temiz enerji, yeni bir inovasyon çağının kilidini açacak, neyin mümkün olduğunu yeniden tanımlayacak ve bizi sürdürülebilir, temiz enerjili bir geleceğe taşıyacak.
3. Teknoloji, dezenformasyonda dengeleri değiştiriyor
Dezenformasyon eşi benzeri görülmemiş bir hızla yayılırken, gazetecilere, araştırmacılara ve vatandaşlara doğruluk arayışlarında yardımcı olmak için yapay zeka destekli yeni araçlar ortaya çıkacak. Bu teknolojik devrim, soruşturma yeteneklerini demokratikleştirecek, doğruluk kontrolünü hızlandıracak ve yanlış bilginin yayılması ile çürütülmesi arasındaki açıklığı kapatmaya başlayacak.
Önümüzdeki yıllarda, doğruluk yönünde bir kayma olmasını bekleyebiliriz. Bu araçların geliştirilmesi ve demokratikleştirilmesi, oyun alanını eşitleyecek ve doğru bilginin dezenformasyon kadar hızlı akmasını sağlayacak. Bu geçiş, geleneksel haber kaynaklarına olan güveninin yeniden kazanılmasına yardımcı olmanın yanı sıra dijital platformlardaki konuşmaların genel kalitesini de artıracak. Bu geniş kapsamlı etki, tüketicilere, itibarlarını korumaya çalışan işletmelere, halklarını bilinçli tutmaya çalışan hükümetlere ve kuruluşlara fayda sağlayacak.
4. Yerel afet hazırlıkları açık veri ile güçlendiriliyor
Etkili afet hazırlığının merkezinde, verileri yapılandırılmış bir çerçevede toplama ve kullanma becerisi yatıyor. Merkezden yerele doğru yapılan yardım çabaları, büyük ölçekli kaynakları harekete geçirmek gibi avantajlara sahip olsa da genellikle hızlı müdahale için gereken çeviklik ve dinamizmden yoksun oluyor. Bireyleri kendi güvenliklerinin sorumluluğunu üstlenmeleri için güçlendiren topluluk merkezli platformlara doğru bir kaymaya şahit oluyoruz.
Verileri ve karar verme gücünü toplulukların ellerine vererek, yalnızca afet müdahalesini iyileştirmekle kalmıyor, aynı zamanda daha hazırlıklı olunmasını sağlayan bir afet yönetimi merkezleri ağı oluşturuyoruz. Artan afetler karşısında, reaktif olmaktan proaktif, veriye dayalı afet hazırlığına geçiş sadece güzel bir şey değil, mutlak bir gereklilik. Sonuç olarak, topluluk merkezli, veriye dayalı bir modeli benimseyerek, teknolojinin insan direncini artırdığı ve toplulukların giderek daha öngörülemez hale gelen bir dünyada güvenle yol almalarını sağlayan bir gelecek inşa ediyoruz.
5. Amaç odaklı tüketici teknolojisi yaygınlaşıyor
Tüketici teknolojisiyle olan ilişkimizi yeniden tanımlayan hafif bir değişim yaşanıyor. Giderek daha fazla insanın sürekli dikkatlerini dağıtan etkileşimlerden kaçabilecekleri bir sığınak aramasıyla, farkındalık, kasıtlılık ve derin düşünmeye öncelik veren cihazlar ortaya çıkıyor. Sadece arama ve mesaj yazma işlevi sunan minimalist telefonlar, fotoğraf paylaşmayı değil çekmeyi vurgulayan kameralar ve sürekli mesaj ve bildirim yağmuru olmadan müziğin keyfini çıkarmamızı sağlayan müzik çalarlar ile bu eğilimin gittikçe daha fazla yayılmaya başladığına şahit oluyoruz.
Bu değişim, dijital bağlantılılıktan vazgeçmek anlamına gelmiyor, cihazların sadece dikkatimizi çekmek yerine bir şey yapma amacımızı nasıl artırabileceğine daha fazla önem vermek anlamına geliyor. Yani, bu ikisi arasında hassas bir denge kurma çabamız artıyor. 2025 yılı ve sonrasında teknolojiyi dikkatimizi dağıtmak yerine güçlendirmek için kullanacağız ve bu hepimize daha iyi gelecek.