Sanat ve oyun arasındaki ince bağı sorgulayan bu sergi, izleyiciyi her yaratımın aslında önceki yapıtın “oyununu bozduğu” fikriyle yüzleştiriyor. Freud’un çocukluk oyunlarıyla ilgili gözlemlerine atıfla başlayan sergi, yaratıcı sürecin arzudan tatmine uzanan sancılı döngüsünü sanat yoluyla ortaya koyuyor. Her yaratım, yeni arayışların kapısını aralarken, yokluğu gidermek için oynanan oyunlar ve sanat arasındaki etkileşim irdeleniyor.

Oyun Oyunu Bozar

Freud, oynayan çocukları gözlemleyerek önemli kuramlarından birini geliştirdi. Annesinin ardından torunu bir oyuncağını atıp fort (gitti) diyor, oyuncağını geri aldığında da (orada) diye ünlüyordu. Oyun ve oyuncak çocuğun yoksunluğunu aşmanın bir aracıydı.

Yaratıcılık bir oyundur. Bir oyuncaktır yaratıcılık. Her yaratım edimi bir yoksunluğu karşılar. İnsan Schopenhauer’in saptadığı gibi arzuyla tatmin arasındaki sonsuzca ıstırabın taşıyıcısıdır. Yokluktadır, arzu eder ve acı çeker. Bulur, tatmin olur bu defa sıkıntının ve özlemin acısı başlar.

Yaratıcılık, boşluğu, olmayanı yerine koymaktır: da.

Ama her yaratıcılık yeni şeyler beklemeye yol açıyor. Yaratıcılığın doyurduğu arzu bu defa özlemin gücüyle yer değiştiriyor. Her yeni yapıt bir öncekinin boşluğunu dolduruyor ve yerini bir boşluğa bırakıyor. Antikiteden başlayarak gelen imgeler, dönüştürülen gerçeklik, bozulan ve yeniden kurulan algı, soyutlama, oyun dediğimiz edimin sanattaki uzantısıdır. Ciddiyet oyuna engel değildir.

Her yeni yapıt bir önceki yapıtın oyununu bozuyor.


Sanat: arzuyla tatmin arasındaki acı.

Oyun: sanatın beriki adı.

Hasan Bülent Kahraman