Oda TV'nin haberine göre Abdurrahman Dilipak’ın eşi Asiye Dilipak, İstanbul Sözleşmesi ile ilgili yaşanan tartışmaların ardından Dilipak'ı dava eden AK Partili kadınlara isyan mektubu yazdı. 

Yaşananların üzerine Abdurrahman Dilipak’ın eşi Asiye Dilipak'tan bir sitem mektubu geldi. "Rabbime arzım ve O’ndan niyazımdır" başlıklı mektupta Asiye Dilipak, AK Parti yönetimi ve AK Parti'li kadınların, Dilipak ailesi üzerinde bir linç kampanyası başlattıklarını belirtti.

'AK KADINLARI İÇİM ACIYARAK İZLEDİM'

Dilipak, sitem içeren mektubunda şu ifadelere yer verdi:

"Televizyonda önce Lütfiye Selva Çam hanımın, sonra da Cumhurbaşkanının eşime yönelik sert ithamlarını ve bu ifadeleri avuçları patlarcasına ayakta alkışlayan kadınları içim izledim. Günlerce, yapılan yanlışlığı anlarlar ve dava açmazlar umudu taşıdım. Birçoğuyla 30 yılı aşkın arkadaşlığımız vardı. Evimize gelmişler, evlerine gitmiş, aynı masada yemek yemiştik."

AK PARTİ YÖNETİMİNDEN VE PARTİLİ KADINLARDAN LİNÇ KAMPANYASI

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan ve birçok gönüllü insanla aynı masada oturduğunu ve bu insanlardan hiçbirinin arayıp sormadığını, detaylarını öğrenme zahmetinde bulunmadığını vurgulayarak isyan eden Dilipak'ın mektubundan satır başları:

Gazeteci bir hanımın attığı bir Tweet ile başlayan, sayısını bilmediğim kadar çok kişinin hakaret ve küfürleriyle büyüyen, Abdurrahman Bey’in maksadı dışında yorumlanan bir ifadesi üzerinden, AK Parti yönetimi ve AK Partili kadınlar bir iftira ve linç kampanyasına başladılar.

KİMSE ARAYIP SORMADI

Şimdiye kadar yaşadığımız hiçbir şey beni bu kadar yaralayıp üzmemişti, içim kan ağlıyordu. Günlerce, yapılan yanlışlığı anlarlar ve dava açmazlar umudu taşıdım. Birçoğuyla 30 yılı aşkın arkadaşlığımız vardı. Evimize gelmişler, evlerine gitmiş, aynı masada yemek yemiştik. Bir tanesi bile telefonu açıp ‘durum nedir’ diye sorma zahmetine katlanmadı. Bu kadar bile hukukumuz yokmuş bu insanlar nezdinde, bunu görmüş oldum.

Kimler dost, kimler değil bu vesileyle gördük

Suç duyurusunda imzası olanlar makamlarında yükselirken, biz birbirimizden uzaklaşmışız demek ki. Hak, hukuk, kadir, kıymet değil; “makam-mevki” geçer akçe olmuş. Bu mesele karşısında, “doğru nedir”, “Allah rızası nerededir” demek yerine, “teşkilatım ne der”, “yöneticim ne düşünür” diye endişelenir olmuşlar. Bu mesele adeta bir turnusol kâğıdı görevi gördü, kimler vefalı birer dost, kimler değil; kim hasbi kim hesabi bu vesile ile görmüş olduk.”