18. yüzyılda Amerika’nın kurucu liderleri, tek bir dilin diğer dillerin önüne geçmesini antidemokratik bulmuştu. O dönemde İngilizce baskın dil olmasına rağmen, kolonilerde Almanca, Fransızca ve Felemenkçe gibi farklı diller de yaygın olarak konuşuluyordu.
 
1780'de John Adams, İngilizcenin resmi dil olarak kabul edilmesini önerdiğinde, Kıta Kongresi bu teklifi bireysel özgürlüklere bir tehdit olarak gördü ve reddetti.
 
Bunun yanı sıra, sıkça dile getirilen bir şehir efsanesine göre, Almancanın resmi dil olmasına çok yaklaşan bir oylama gerçekleşti ancak Frederick Muhlenberg'in tek oyu bu öneriyi reddetti. Gerçekte ise böyle bir oylama hiç yapılmadı.
 
ABD’nin resmi bir dili olmaması, demokratik değerlere dayanan bir karar olarak kabul ediliyor. Dil birliğinden ziyade, bireysel özgürlüklerin korunması ve kültürel çeşitliliğin tanınması ön planda tutulmuştu.
 
Federal düzeyde bir resmi dil bulunmamasına rağmen, 50 eyaletten 32’si ve ABD’ye bağlı tüm bölgeler yerel düzeyde İngilizceyi resmi dil olarak kabul etmiş durumda.
 
Bu da, İngilizcenin baskın dil olmasına rağmen ulusal düzeyde bir dil tanınmamasının, kültürel çeşitliliği korumaya yönelik bir tercih olduğunu gösteriyor.