KÜLTÜR - SANAT
03 Mayıs 2024, Cuma, 06:00

Üsküdar’ın tarihi sokaklarında dolaşırken, kendimi emekliler kahvesinde dinlediğim hikayelerin içinde buldum. Masada oturan 1 Ocak 1963 Giresun doğumlu sanatçı Adnan Kürkçü, tiyatro ve dizilerdeki kötü adam rolleriyle modern Erol Taş olma ve Hindistan’a reklam çekimlerine gittiği yolculuğunu bizlerle paylaştı.

Gençlik yıllarımda çok severdim tiyatrolara, sinemalara gitmeyi ama oyunculuğum çok daha sonra, 21.yüzyılda gerçekleşti. 2001 senesiydi. İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Kültür A.Ş Gösteri Sanatları Merkezi’nde iki yıl tiyatro ve oyunculuk eğitimi alarak koyuldum yola. Sonra Şehir Tiyatroları’nda Deli Dumrul ve Ahmet Gedik Paşa gibi roller üstlendim. Gülhane ve Kapalı Çarşı etkinliklerinde hem öğrenciydik, hem de sahne üzerinde yer aldık.

Bu eğitim günlerinin ardından Erler Film ile çakıştı yolum. Çiçek Taksi dizisini çekiyordu şirket. Ben de bir iki sahnede göründüm. Kamerayla tanışmam orada oldu.

Dizi dünyasına adım atan Kürkçü, başarılı performansıyla dikkatleri üzerine çeker ve Cennet Mahallesi dizisinin kadrosuna katılır.

Beni beğenmişler olmalı ki bu kez Cennet Mahallesi dizisinde oynamamı teklif ettiler. Dizinin farklı bölümlerinde değişik tipler canlandırdım. Aşiret reisiydim, ya da bir mafyozo, böyle bir şeyler işte. Birkaç yıl sürdü çekimler. Ardından Yabancı Damat adlı dizide Zeki Alasya’nın aşiret reisini oynadım. Önce şalvarlarla ve puşilerle başladım, sonra çağcıl bir görünüme büründüm rolümde. Evde televizyonda diziyi izlerdim merakla. Bizim aşiret reisini çağıralım, dediklerinde ertesi hafta da rolüm olacağını öğrenir, mutlu olurdum.

Erler Film ile işler iyi gitti. Gurbet Kadını dizisini Şanlıurfa’da çektik. Burada Harranlı Haşim’i canlandırmıştım. 

Tanınmıştım böylece. Teklifler yağıyordu. Koliba Yapım Ayşe Kulin’in eserinden uyarlanan Gece Sesleri’nde tetikçi rolüne uygun bulmuştu beni. Genelde kötü kişilikleri, yasa dışı tipleri oynadığımı söylüyor çevremdekiler. Ben de onlara, Ne olacak yani, malzeme kötü, diyorum. Gülüyoruz hep birlikte.

Sakallı olunca kötü tipler için arıyorlar beni. Sıralayayım birkaç tane: Sakarya-Fırat’ta PKK liderlerinden biri, Feride Çiçekoğlu’nun senaryosunu kaleme aldığı Parmaklıklar Ardında’da ruh hastası gibi.

2011-2012 yıllarında Devlet Tiyatrosu’nda Antigone New York’ta oyununda oynadım. Tekel Sahnesi’ndeydik daha çok. Turnelere de çıkmıştık.

Dizilerin yanında, Hindistan’daki reklam çekimiyle yeni bir maceraya atılan Kürkçü, kariyerinde unutulmaz bir döneme tanıklığını şöyle aktarıyor.

Hindistan’daki reklam çekimi meslek yaşantımda önemli bir deneyimdi.  Bir özel tiyatroda oynuyordum o sırada. Yoğundum. Reklamlara pek yönelmiyordum. Çünkü reklam yakalamak çok zordu. Bir gün Taksim’de arkadaşlarla birlikte otururken bir telefon geldi. Adnan Bey, Bomonti’de kovboylu bir reklam çekimi var, uğrar mısınız, dediler. Hava güzeldi, keyfim de yerindeydi. Bir uğrayım diyerek teklifi kabul ettim.

Filmde bir kovboy yaşlı adamı kovalayacaktı. Şapka geçirdiler kafama, yine kötü bir kişilikti bu. Yaşlı adamı yakalıyor, ağzına tabanca sokuyordum. Ardından bir süre geçti, aynı ajans yine beni aradı. Meğer çekilen reklamda yüzlerce kişi denenmiş benden başka. Ve tüm kayıtlar Hindistan’a gönderilmiş. Yani işi alan aracı bir yapım şirketmiş. Ve Hindistanlı yapımcılar da içlerinden beni beğenmişler. Bunu oynatalım demişler.

Önce teklifi reddetmiştim. Hindistan çok uzaktı çünkü. Üstelik buradaki işler de yoğundu. Ama sonunda bu ilginç deneyim çekici geldi, bir haftalığına gittim bu uzak diyara. Aslında seyahat etmeyi, farklı kültürleri tanımayı ve yeni lezetler tatmayı seviyordum. Aynı zamanda ülkeyi temsil etmek de gurur verici olacaktı. Bir de uluslararası pazara  açılma olanağı vardı işin içinde. 

Çekimler beş gün sürdü. Yaşlı adam rolünde oynayan kişi de Türktü, adı Yüksel’di. Hindistan’da beni Kadir İnanır gibi karşıladılar, çok hoştu bu. Dönüşte de Fox, şimdiki adıyla Now kanalı, Hindistanlı Türk Kovboy diye canlı yayın yaparak haberimi sunmuştu.

Daha sonrasında Cem Yılmaz’a izlettim reklam filmini. O da beni Yahşi Batı filminde kovboy rolünde oynattı. Sonrası çorap söküğü gibi geldi. Fetih 1453 filminde papaz Genrus rolünü kaptım. Ana kişilerden biriydi bu. 

Kötü karakterler de modern Erol Taş olma öyküsünü “malzeme kötü” ne yapabilirim diyerek dile getiriyor sanatçı.

Dur Yolcu dizisinde belki eşkiyaydım,, ama tüm rollerde kötü adam değildim aslında. Merhaba Güzel Vatanım’da Nazım Hikmet’in ressam arkadaşı Abidin Dino rolündeydim. Hasan Ali Yücel’in belgeseli olan Yücel’in Çiçekleri’nde de rol almıştım üstelik. Osman Yağmurdereli’nin Yağmur Ajansı’nın yapımını üstlendiği Elveda Derken adlı dizide de hemşirenin sevgilisiydim. Başka da iyi adam rolü hatırlamıyorum. Dedim ya, malzeme kötü, ne yapabilirim ki.

Özel tiyatrolarda üstlendiğim roller de hep leş kişiliklerdi. Sahne üstünde sesim, bakışım ve davranışlarım değişiyordu ister istemez, farklı bir kimliğe bürünüyordum. Oysa gerçek hayatımda güzel bir insan olduğumu düşünüyorum. Kötü bir insan değilim ben. Yüz olarak da bu böyle. Ama role girmek, bununla bütünleşmek farklı bir şey, ben kötü adam rollerine iyi bürünüyorum. Erol Taş da gerçek hayatında merhametli ve güzel bir insandı.

Amak-ı Hayal oyunumuz Kosova’da sergilendi. Yunus Emre ise Türkiye’de. Saray koruması, çoban, köylü gibi farklı rollerde yer almıştım.

Kürkçü’nün Yeşilçam sinemasını anımsatan prensibine de değinmeden olmaz diyorum.

Ancak dizi ya da filmlerde tecavüzcü veya sapık rollerini kabul etmedim. Mesela Cennet Mahallesi’nde, Rusya’dan iki kadın getirmiş bir pezoyu oynamam teklif edilmişti; reddettim. Çünkü oğlum ilkokula gidiyordu o sırada, arkadaşları onunla alay edebilirlerdi. Babanı televizyonda gördük ulan, pezevenk rolündeydi, diyebilirlerdi. 

Dahası öpüşme sahnelerinde de yer almadım. Bir filmde, kadını dudaktan öpeceksin dediler. Yanaktan öpeyim diye ısrar ettim. Tutuculuk değil bu. Normal hayatımda çapkınlık yapsam da, rol icabı yapmıyorum. Bir ailem var çünkü. Çocuğum o sahneyi gördüğünde etkilenir mutlaka. İlkelerim var benim Çocuklarımı da bu ilkeler doğrultusunda yetiştirdim.

Pandemiyle birlikte oyunculuk sektöründe birtakım değişiklikler olduğuna vurgu yapıyor sanatçı.

2020-2021 senelerinde yıkıp geçiren Covid-18 salgın günlerine kadar oyuncu ajansları vardı. Ancak salgın sonrası her şey değişti. Sanat değişti. Oyunculuk değişti. Oyuncular değişti. Her şey neredeyse internet üstünden yapıldı, çevrimiçine döndü. Ofisler kapandı. Artık oyunculardan telefonlarla oyun videoları isteniyor. Düzen böyle çalışıyor. Biz de çekip gönderiyoruz telefondan. Ama çekimler kendi yaşam alanlarımızda, mesleklerinde ustalaşmış kişilerce yapılmayınca ne bizi tatmin ediyor, ne de yapım şirketlerini.

Geçenlerde böyle bir çekim yapmamı istemişti bir şirket. Gönderdiğimde, yeniden bir çekim yapmam istendi benden. Anlamamışlarmış. Ben de bir şaka yapıp, Gönderin 5 bin TL yeniden çekip göndereyim size dedim. Ben oyunculukla yaşamımı kazanıyorum çünkü.  Gönderdikleri metni okumuşum, ezberlemişim, filme çekmişim.  Gönderdiğim kayıttan fikir sahibi olmuyorsanız, bir daha benden dizi için değil sadece film ve reklam için bunu isteyin, demiştim. Aksi takdirde oyuncunun emeği sömürülüyor.

Fetih 1453 filmi, Türk sinemasının önemli yapıtlarından biri olarak kabul edilir. Film, İstanbul’un Fethi’nin hikayesini konu alır ve tarihi bir olayı epik bir dille anlatır. Başroldeki karakterlerden biri olan papaz Genrus’u canlandıran Kürkçü, filmdeki performansıyla da dikkatleri üzerine çekmiş ve izleyiciler tarafından takdir edilmiştir. Filmin çekim öncesi yaşadığı stres, Kürkçü’nün hayatında derin izler bırakmış. Dilerseniz devamını kendisinden dinleyelim.

Faruk Aksoy ile 1453’te tuhaf bir deneyim yaşadım. Rolümü ezberlemiştim. Çekim yapıldığında belleğim sıfırlanmaz mı! Bir koptum, iki koptum. Gidip çalışıyorum, laflar ezberimde, sonra kamera çalışıyor her şey kayboluyor. Faruk Aksoy’u çok yordum tabii. Sonra ben ona baktım, o bana baktı. Hocam bana tahammül ettiğiniz için teşekkür ederim, ben yapamıyorum, dedim. O da, Tamam, dedi.

Rahatladım o zaman. Atladım Saroz’daki yazlığıma gittim. Çarşamba günüydü. Yoldayken Faruk Aksoy’un asistanı beni aradı. Cuma günü Adnan ezberi yapsın, çekimlere gelsin, demiş. Hatta senaryoyu da atmıştım. Senaryoyu gönderelim size, dedi asistan. Göndermeyin, senaryodaki rolüm ezberimde, dedim. Çarşamba ve Perşembe günü ormanda yüksek sesle bağıra bağıra ezberi sağlamlaştırdım.

Döndüm kendime, Ulan Adnan, bir oyunu beceremedin, bu utancı düzeltmen lazım, dedim. Ezberini adam gibi yap, git oyna, isterlerse beğenmesinler, diye ekledim.

Faruk Aksoy, Generus hazır mısın, dedi tatlı tatlı. Tamam, hazırım, dedim. Kayıt başladı. Denemede rahatlamıştım. Faruk Abi, Duygulu oyna, dedi. Kaptırdım gittim. Çekim sonrası, Senin yapacağını biliyordum, dedi. Çekimler öncesi, kadroda yerim henüz belli değilken, uzun uzun bakmıştı suratıma.  Onun için Generus bendim. Oysa Aksoy’u hiç tanımıyordum. Hiçbir torpilim de yoktu. Makyözü çağırdı. Kaşlarını alttan biraz alın, rol için biçilmiş bir yüz bu, dedi.