Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın açıklamalarından öne çıkanlar şu şekilde:
"15 aylık, istikrarlı bir performans var ortada. Yeni güncellenmiş OVP ile de pekiştirmiş olduk. Programa dış dünyadan ciddi bir güven var. Sonuçlarına ilişkin çok ciddi bir takdir var. Gerek portföy, gerek doğrudan yatırımlarda daha farklı bir duruma girmiş oldu Türkiye.
Dünkü toplantı da 8 yıl aradan sonra bir ilk oldu. Başbakanlık döneminde Sayın Cumhurbaşkanımız bu toplantıları yapmıştı. Ama belli bir zamandır yapılmıyordu.
Gelecek yıl da daha vakitli bir şekilde başlayarak programı gerçekleştireceğiz.
Türkiye istikrarlı bir ülke. Politika çerçevesi öngörülebilirlik sağlayan bir ülke. Huzurlu bir ülke. Türkiye, ciddi anlamda yatırımcıların konuştuğu bir ülke haline gelmiş durumda. Önemli olan bu ilgiyi sonuca dönüştürmemiz.
Suudilerin sahip olduğu bir şirket var. Tek başına bir şirket, Türkiye'ye 5 milyar dolarlık bir yatırımdan bahsettiler.
Uluslararası bir şirket, anketlerinde şunu görüyorlar: Geleceğe dönük yatırım yapar mısınız sorusuna düşünüyoruz cevabı neredeyse iki katına çıktı. Ama doğrudan yatırımlar zaman alan şeyler. Finansal yatırımlar hızla gerçekleşebiliyor ama doğrudan yatırımlarda proje yapacaksınız, arazi hazırlayacaksınız. Biraz zaman alıyor ama asıl değerli olan da bu.
Son üç ayda doğrudan yatırımlarda ivmelenme görüyoruz. Son 7 yılda 6 milyar doları aştı. Yıl sonunda 10 milyar doları aşacağız. Daha önce konut ağırlıklı bir hale gelmişti, şimdi o düşüyor. Dünyadan yüzde 1 payı alıyoruz, hedefimiz bunu yüzde 1,5'a çıkarmak. Daha önce binde 1'di. Şimdi on katına çıktı.
Otonom araçlardan çip üretimine, birçok alanda bunu başarmak istiyoruz. Hedefe odaklı, nitelikli bir stratejiyi ilan etmiş bulunmaktayız. İnanıyorum ki daha fazla doğrudan yatırımı cezbedeceğiz.
Dünyada artık herkes nitelikli sermayeyi cezbetmeye çalışıyor. Burada bir yarış var. İçerideki belli çevrelerin tartışmalarını siyasi olarak görüyorum. Teknik dille söyler gibi karamsarlık yayma çabası var Türkiye'de. Hükümeti gölgeleme, politikalarını gölgeleme çabası içinde bakıyorlar her konuya. Ama daha objektif bakanlar... Yabancıların bizim iç siyasetle bir dertleri yok. Onlar rakamlara, ülkenin gerçek durumuna bakıyor. Neyse durum onu gören insanlar. Bu anlamda zaten çok kıymetli oradaki görüşler. Yatırımcı gözüyle diyelim. Hem istikrarını, hem huzurunu, hem coğrafyasını, genç, dinamik nüfusunu takdir ediyorlar Türkiye'nin. 10 yıl öncesinin dünyası değil, bir sürü coğrafyada farklı sorunların yaşandığı bir dünyada istikrarını koruyan, son 20 yılda ulaştırmaya, sağlığa, eğitim altyapısına çok yatırım yapmış bir ülkeyle karşı karşıyayız diyorlar. Bunu zaten kredi derecelendirme kuruluşların kararında da görüyoruz. Her üç kurumun not artırımı yaptığı tek ülke Türkiye şu anda. İşaret fişeği BYD oldu. Yeni yeni yatırımcılarla inşallah Türkiye taşınacak. Sadece Çin'den değil, Batı'dan, Körfez'den, Latin Amerika'ya kadar. Bu çeşitlilikle birlikte Türkiye gerçekten ilgi odağı halinde. Bunu çok iyi değerlendirmemiz lazım.
(Erken seçim çağrılarına ne diyorsunuz? Yabancı sermayenin bu konudaki yaklaşımı nasıl?) Ekonominin düşmanı belirsizliktir. Belirsizlik ne kadar artarsa yatırımlar o kadar zayıflar. İnsanlar bekle gör moduna girerler. Erken seçim tartışmalarını gündem yapmaya çalışanlar, Türkiye'de belirsizliği artırmaya çalışıyor. Bu da ekonomiye fayda getirmiyor. Nereden geliyor bu tartışmalar? Daha çok CHP'nin iç tartışmaları olarak görüyorum. Sayın Özgür Özel, yerel seçimlerden sonra genel başkan olarak böyle bir şey düşünmediklerini deklare etti ama herhalde parti içinden baskıyla zaman zaman böyle söylemlerde bulunuyor. Vatandaşımızın kalıcı çözümler getiren hükümetlere ihtiyacı var. Türkiye, büyük bir demokratik olgunlukla hem genel hem yerel seçimlerini yaptı. Bütün dünyanın gözü önünde bu gerçekleşti. Türkiye, uzun yıllardır sandık tecrübesi olan bir ülke. Şimdi, seçimsiz bir dönemdeyiz. Bu dönem altın kıymetinde. Seçimler döneminde ister istemez daha kısa vadeli meseleler öne çıkıyor. Ülkelerin bu dönemleri fırsat görmesi lazım. Bunları boş tartışmalarla, polemiklerle harcarsanız halkın taleplerine cevap vermemiş olursunuz. Bizim hiç o polemiklere girme düşüncemiz yok. Biz halkın gerçek problemleriyle ilgileneceğiz. Eğitimi nasıl daha iyi hale getiririz, tarımı nasıl geliştiririz, refahımızı nasıl artırırız? Bunlara odaklanmış durumdayız. Türkiye'nin böyle bir gündemi yok. AK Parti döneminde Türkiye, siyasi istikrarla tanıştı. Siyasi istikrar olmadan, ekonomik istikrar da olmuyor. 90'larda Türkiye yaşadı bunları ve bedelini ekonomik olarak çok ağır ödedik.
Yabancı yatırımcı, öngörülebilirlik ister. Sürprizler istemez. Önünü görmek ister. 5 sene sonra, 10 sene sonra ne olacak? Çünkü bunlar uzun vadeli yatırımlar. Siyasi istikrar, burada en önemli kilit.
Beklentilerin oldukça iyileştiğini görüyoruz ama henüz tabii ki tam sonuçlarını almış değiliz. Geçiş süreci olacak dedik, bir dezenflasyon bir de kalıcı istikrar dönemi olacak dedik. Aynı istikamette gidiyoruz. Geçiş sürecini bu yılın haziran itibariyle bitirmiş olduk. Bütçe açığını toparlama, cari açığı düşürme, Merkez Bankamızın rezervlerini tahkim etme. Bir taraftan KKM gibi mekanizmaları tasfiye etme. Riskleri azaltıcı bir süreç yaşadık. Geçen yıl 6,4 demiştik bütçe açığına, yılı 5,2'yle kapattık. Bu yıl 4,9 tahminimiz. Depreme yaklaşık 2,5 trilyon lira bütçe ayırdığımız halde bütçe açığını yüzde 5'in altına indirdik. Gelecek sene 3'ün altına düşürmek istiyoruz.
Cari açık geçen yıl yüzde 6'lar civarındaydı. Bugün geldiğimiz noktada ihracat artıyor, ithalat azalıyor. Cari açığımız yüzde 2'ler civarında. Yıl sonunda yüzde 1,7'ye düşecek. Yüzde 3 tahmin etmiştik. Döviz ihtiyacı azaldı ülkenin. Net rezervler 156 milyar dolar. 90 milyar doların üzerinde bir artış var. Bütün risk göstergelerini düşürdü Türkiye, bünyesini sağlamlaştırdı. Enflasyon ve diğer sorunlarla çok güçlü temellerle mücadele edecek bir zemin oluştu. Türkiye çok daha sağlam bir bünyeyle yoluna devam ediyor.
Haziranla birlikte dezenflasyon süreci başladı. Riskleri azaltırken geçici olarak enflasyon yükseldi. Biz de başından beri onu söyledik. Bir miktar yükselecek ama sonra düşecek dedi. Çok şükür mahcup olmadık. Yüzde 75'lere çıkmıştı mayısta. Haziran itibariyle düşüşe geçti. Son üç ayda 23,5 puan bir düşüş oldu ve 52'ye geldi. Gelecek ay, yakın bir tarihte açıklanacak. 40'lı bir rakam bekliyoruz. Yıl sonunda da 41,5 gibi bir tahminimiz var. Gelecek yıl bu zamanlar 20'yle 30 arası, yıl sonunda 20'nin altında bir beklentimiz var. Gelecek yılın ortalarında enflasyon eskisi kadar gündem oluşturmayacak. 2026'daysa hedefimiz tek haneli rakamlarla ülkemizi tekrar buluşturmak. Geçmişte bunu başardı AK Parti. 2013'te tek haneli enflasyon, tek haneli faiz oranlarının olduğu günleri yaşadı Türkiye. Yeniden ülkemizi bu rakamlarla buluşturacağız. Kararlı bir şekilde politikamızı uygulayacağız.
Algılarla istatistik kurumunun örtüşmesini beklemek doğru olmaz. Vatandaş yaşadığına bakar. Geçmiş tecrübeye bakarak algıyı oluşturur. Analistler ise gidişatı, geleceği görerek algı oluştururlar. Vatandaşın algısı, fiilen düşüş oldukça değişecek. Mesela ilk defa geçen ay gıda fiyatları düştü. Enflasyona katkısı negatif oldu. Hizmet sektöründe düşüş daha geç hissediliyor. Ama yakında hissedeceğiz. Algı her zaman farklılaşabilir değişik kesimler arasında. Ama mutlaka bugünkü düzeylerde değil, çok daha düşük düzeylere ulaşmış olacak.
AK Parti döneminin birçok kısmı tek haneyle geçti. Bizim esas politikamız o. Yeniden tek haneli rakamlara düşüş. Gelir dağılımında farklı azaltma. Enflasyonun düşmesi zaten başlı başına gelir dağılımı için olumlu bir durum. Yatırım ortamını da iyileştirecek. Enflasyonun yüksek olduğu bir ortamda üretici de tüketici de fiyat algısını kaybediyor. Sis perdesi gibi düşünün. Sis kalktıkça, çok daha istikrarlı bir ortamda kalıcı refah olacak.
Türkiye'de dalgalı kur rejimi var. Kuru asıl belirleyen arz ve talep. Merkez Bankası, kanunu gereği spekülatif, manipülatif hadiselere müdahale ediyor. Bunun ötesinde döviz arzı, talebi neyse dövizin fiyatı şekillenmiş oluyor. Piyasa esas itibariyle belirliyor. Geçmişte Türkiye, 2001 krizinden önce sabit kur rejimi oluşturuyordu. Enerji birikir birikir, birden patlar. Dalgalı kur rejiminde ise daha sağlıklı. Bunu da devam ettiriyoruz. Enflasyonla mücadele eden ülkelerin milli paraları güçlenir. Uluslararası anlamda satın alma gücünü artırmış olursunuz. Bu sene 1,3 trilyon dolar görünüyor milli gelirimiz. Kişi başına gelirimiz 15 bin doları aşacak gibi görünüyor. Bunun bazı ihracatçıları etkilediğini elbette görmek lazım. Ama şu gerçeği de görmek lazım: İhracatımız da arttı bu dönemde. Makro rakama baktığınız zaman. Aksine, ithalatımız düştü. Sektörel düzeyde elbette zorlanan olabilir. Onu da iyi analiz etmemiz lazım. Biz kurla değil ama başka kanallarla ihracatçımızı destekliyoruz. Kurumlar vergimizi 25 belirledik. Bankalara 30 dedik, ihracatçıya 20 yaptık. İhracatçının yanında olduğumuz için bunu yaptık. Buna benzer farklı enstrümanlarla desteklemeye devam edeceğiz. Kurla ilgili tartışmalara girmeyiz ama ihracatçımız nasıl desteklenir, tabii ki bunu destekleyebiliriz. Her zaman reel sektörün yanındayız. Ama programımızın genel çerçevesini bozmadan.
İhracatın bir kısmı da ithalat. Dolayısıyla kura tek yönlü bakmamamız lazım. Uzun zamandır petrol fiyatlarında artış yok. Bu da ihracatçılarımızın girdi maliyetini düşürüyor. İhracatın asıl belirleyicisi; dış dünyadaki talep. Bizim de en büyük pazarımız Avrupa Birliği Kuzey Afrika ve Orta Doğu. Daha yüksek büyüme bekliyoruz. İhracatımıza pozitif katkı sağlayacak. Enflasyonla mücadelede geçici sıkıntılar olabilir ama esas itibariyle çelişki yok. Enflasyonun düştüğü ortamda istikrar güçlenir, istihdam artar. Geçici bazı sorunlar yaşanabilir orada da gerekli tedbirleri alıyoruz. Reel sektörle sürekli iletişim halindeyiz. Esas olan kalıcı büyüme ortamı sağlamak.
KAYNAK: HABER7
Yılmaz: Türkiye'ye doğrudan yatırım binde 1'den yüzde 1'e çıktı
Kanal7 Ankara Temsilcisi Mehmet Acet'in sunduğu Başkent Kulisi, 19. sezonuna başladı. 699'uncu bölümünün konuğu, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz oldu.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın açıklamalarından öne çıkanlar şu şekilde:
"15 aylık, istikrarlı bir performans var ortada. Yeni güncellenmiş OVP ile de pekiştirmiş olduk. Programa dış dünyadan ciddi bir güven var. Sonuçlarına ilişkin çok ciddi bir takdir var. Gerek portföy, gerek doğrudan yatırımlarda daha farklı bir duruma girmiş oldu Türkiye.
Dünkü toplantı da 8 yıl aradan sonra bir ilk oldu. Başbakanlık döneminde Sayın Cumhurbaşkanımız bu toplantıları yapmıştı. Ama belli bir zamandır yapılmıyordu.
Gelecek yıl da daha vakitli bir şekilde başlayarak programı gerçekleştireceğiz.
Türkiye istikrarlı bir ülke. Politika çerçevesi öngörülebilirlik sağlayan bir ülke. Huzurlu bir ülke. Türkiye, ciddi anlamda yatırımcıların konuştuğu bir ülke haline gelmiş durumda. Önemli olan bu ilgiyi sonuca dönüştürmemiz.
Suudilerin sahip olduğu bir şirket var. Tek başına bir şirket, Türkiye'ye 5 milyar dolarlık bir yatırımdan bahsettiler.
Uluslararası bir şirket, anketlerinde şunu görüyorlar: Geleceğe dönük yatırım yapar mısınız sorusuna düşünüyoruz cevabı neredeyse iki katına çıktı. Ama doğrudan yatırımlar zaman alan şeyler. Finansal yatırımlar hızla gerçekleşebiliyor ama doğrudan yatırımlarda proje yapacaksınız, arazi hazırlayacaksınız. Biraz zaman alıyor ama asıl değerli olan da bu.
Son üç ayda doğrudan yatırımlarda ivmelenme görüyoruz. Son 7 yılda 6 milyar doları aştı. Yıl sonunda 10 milyar doları aşacağız. Daha önce konut ağırlıklı bir hale gelmişti, şimdi o düşüyor. Dünyadan yüzde 1 payı alıyoruz, hedefimiz bunu yüzde 1,5'a çıkarmak. Daha önce binde 1'di. Şimdi on katına çıktı.
Otonom araçlardan çip üretimine, birçok alanda bunu başarmak istiyoruz. Hedefe odaklı, nitelikli bir stratejiyi ilan etmiş bulunmaktayız. İnanıyorum ki daha fazla doğrudan yatırımı cezbedeceğiz.
Dünyada artık herkes nitelikli sermayeyi cezbetmeye çalışıyor. Burada bir yarış var. İçerideki belli çevrelerin tartışmalarını siyasi olarak görüyorum. Teknik dille söyler gibi karamsarlık yayma çabası var Türkiye'de. Hükümeti gölgeleme, politikalarını gölgeleme çabası içinde bakıyorlar her konuya. Ama daha objektif bakanlar... Yabancıların bizim iç siyasetle bir dertleri yok. Onlar rakamlara, ülkenin gerçek durumuna bakıyor. Neyse durum onu gören insanlar. Bu anlamda zaten çok kıymetli oradaki görüşler. Yatırımcı gözüyle diyelim. Hem istikrarını, hem huzurunu, hem coğrafyasını, genç, dinamik nüfusunu takdir ediyorlar Türkiye'nin. 10 yıl öncesinin dünyası değil, bir sürü coğrafyada farklı sorunların yaşandığı bir dünyada istikrarını koruyan, son 20 yılda ulaştırmaya, sağlığa, eğitim altyapısına çok yatırım yapmış bir ülkeyle karşı karşıyayız diyorlar. Bunu zaten kredi derecelendirme kuruluşların kararında da görüyoruz. Her üç kurumun not artırımı yaptığı tek ülke Türkiye şu anda. İşaret fişeği BYD oldu. Yeni yeni yatırımcılarla inşallah Türkiye taşınacak. Sadece Çin'den değil, Batı'dan, Körfez'den, Latin Amerika'ya kadar. Bu çeşitlilikle birlikte Türkiye gerçekten ilgi odağı halinde. Bunu çok iyi değerlendirmemiz lazım.
(Erken seçim çağrılarına ne diyorsunuz? Yabancı sermayenin bu konudaki yaklaşımı nasıl?) Ekonominin düşmanı belirsizliktir. Belirsizlik ne kadar artarsa yatırımlar o kadar zayıflar. İnsanlar bekle gör moduna girerler. Erken seçim tartışmalarını gündem yapmaya çalışanlar, Türkiye'de belirsizliği artırmaya çalışıyor. Bu da ekonomiye fayda getirmiyor. Nereden geliyor bu tartışmalar? Daha çok CHP'nin iç tartışmaları olarak görüyorum. Sayın Özgür Özel, yerel seçimlerden sonra genel başkan olarak böyle bir şey düşünmediklerini deklare etti ama herhalde parti içinden baskıyla zaman zaman böyle söylemlerde bulunuyor. Vatandaşımızın kalıcı çözümler getiren hükümetlere ihtiyacı var. Türkiye, büyük bir demokratik olgunlukla hem genel hem yerel seçimlerini yaptı. Bütün dünyanın gözü önünde bu gerçekleşti. Türkiye, uzun yıllardır sandık tecrübesi olan bir ülke. Şimdi, seçimsiz bir dönemdeyiz. Bu dönem altın kıymetinde. Seçimler döneminde ister istemez daha kısa vadeli meseleler öne çıkıyor. Ülkelerin bu dönemleri fırsat görmesi lazım. Bunları boş tartışmalarla, polemiklerle harcarsanız halkın taleplerine cevap vermemiş olursunuz. Bizim hiç o polemiklere girme düşüncemiz yok. Biz halkın gerçek problemleriyle ilgileneceğiz. Eğitimi nasıl daha iyi hale getiririz, tarımı nasıl geliştiririz, refahımızı nasıl artırırız? Bunlara odaklanmış durumdayız. Türkiye'nin böyle bir gündemi yok. AK Parti döneminde Türkiye, siyasi istikrarla tanıştı. Siyasi istikrar olmadan, ekonomik istikrar da olmuyor. 90'larda Türkiye yaşadı bunları ve bedelini ekonomik olarak çok ağır ödedik.
Yabancı yatırımcı, öngörülebilirlik ister. Sürprizler istemez. Önünü görmek ister. 5 sene sonra, 10 sene sonra ne olacak? Çünkü bunlar uzun vadeli yatırımlar. Siyasi istikrar, burada en önemli kilit.
Beklentilerin oldukça iyileştiğini görüyoruz ama henüz tabii ki tam sonuçlarını almış değiliz. Geçiş süreci olacak dedik, bir dezenflasyon bir de kalıcı istikrar dönemi olacak dedik. Aynı istikamette gidiyoruz. Geçiş sürecini bu yılın haziran itibariyle bitirmiş olduk. Bütçe açığını toparlama, cari açığı düşürme, Merkez Bankamızın rezervlerini tahkim etme. Bir taraftan KKM gibi mekanizmaları tasfiye etme. Riskleri azaltıcı bir süreç yaşadık. Geçen yıl 6,4 demiştik bütçe açığına, yılı 5,2'yle kapattık. Bu yıl 4,9 tahminimiz. Depreme yaklaşık 2,5 trilyon lira bütçe ayırdığımız halde bütçe açığını yüzde 5'in altına indirdik. Gelecek sene 3'ün altına düşürmek istiyoruz.
Cari açık geçen yıl yüzde 6'lar civarındaydı. Bugün geldiğimiz noktada ihracat artıyor, ithalat azalıyor. Cari açığımız yüzde 2'ler civarında. Yıl sonunda yüzde 1,7'ye düşecek. Yüzde 3 tahmin etmiştik. Döviz ihtiyacı azaldı ülkenin. Net rezervler 156 milyar dolar. 90 milyar doların üzerinde bir artış var. Bütün risk göstergelerini düşürdü Türkiye, bünyesini sağlamlaştırdı. Enflasyon ve diğer sorunlarla çok güçlü temellerle mücadele edecek bir zemin oluştu. Türkiye çok daha sağlam bir bünyeyle yoluna devam ediyor.
Haziranla birlikte dezenflasyon süreci başladı. Riskleri azaltırken geçici olarak enflasyon yükseldi. Biz de başından beri onu söyledik. Bir miktar yükselecek ama sonra düşecek dedi. Çok şükür mahcup olmadık. Yüzde 75'lere çıkmıştı mayısta. Haziran itibariyle düşüşe geçti. Son üç ayda 23,5 puan bir düşüş oldu ve 52'ye geldi. Gelecek ay, yakın bir tarihte açıklanacak. 40'lı bir rakam bekliyoruz. Yıl sonunda da 41,5 gibi bir tahminimiz var. Gelecek yıl bu zamanlar 20'yle 30 arası, yıl sonunda 20'nin altında bir beklentimiz var. Gelecek yılın ortalarında enflasyon eskisi kadar gündem oluşturmayacak. 2026'daysa hedefimiz tek haneli rakamlarla ülkemizi tekrar buluşturmak. Geçmişte bunu başardı AK Parti. 2013'te tek haneli enflasyon, tek haneli faiz oranlarının olduğu günleri yaşadı Türkiye. Yeniden ülkemizi bu rakamlarla buluşturacağız. Kararlı bir şekilde politikamızı uygulayacağız.
Algılarla istatistik kurumunun örtüşmesini beklemek doğru olmaz. Vatandaş yaşadığına bakar. Geçmiş tecrübeye bakarak algıyı oluşturur. Analistler ise gidişatı, geleceği görerek algı oluştururlar. Vatandaşın algısı, fiilen düşüş oldukça değişecek. Mesela ilk defa geçen ay gıda fiyatları düştü. Enflasyona katkısı negatif oldu. Hizmet sektöründe düşüş daha geç hissediliyor. Ama yakında hissedeceğiz. Algı her zaman farklılaşabilir değişik kesimler arasında. Ama mutlaka bugünkü düzeylerde değil, çok daha düşük düzeylere ulaşmış olacak.
AK Parti döneminin birçok kısmı tek haneyle geçti. Bizim esas politikamız o. Yeniden tek haneli rakamlara düşüş. Gelir dağılımında farklı azaltma. Enflasyonun düşmesi zaten başlı başına gelir dağılımı için olumlu bir durum. Yatırım ortamını da iyileştirecek. Enflasyonun yüksek olduğu bir ortamda üretici de tüketici de fiyat algısını kaybediyor. Sis perdesi gibi düşünün. Sis kalktıkça, çok daha istikrarlı bir ortamda kalıcı refah olacak.
Türkiye'de dalgalı kur rejimi var. Kuru asıl belirleyen arz ve talep. Merkez Bankası, kanunu gereği spekülatif, manipülatif hadiselere müdahale ediyor. Bunun ötesinde döviz arzı, talebi neyse dövizin fiyatı şekillenmiş oluyor. Piyasa esas itibariyle belirliyor. Geçmişte Türkiye, 2001 krizinden önce sabit kur rejimi oluşturuyordu. Enerji birikir birikir, birden patlar. Dalgalı kur rejiminde ise daha sağlıklı. Bunu da devam ettiriyoruz. Enflasyonla mücadele eden ülkelerin milli paraları güçlenir. Uluslararası anlamda satın alma gücünü artırmış olursunuz. Bu sene 1,3 trilyon dolar görünüyor milli gelirimiz. Kişi başına gelirimiz 15 bin doları aşacak gibi görünüyor. Bunun bazı ihracatçıları etkilediğini elbette görmek lazım. Ama şu gerçeği de görmek lazım: İhracatımız da arttı bu dönemde. Makro rakama baktığınız zaman. Aksine, ithalatımız düştü. Sektörel düzeyde elbette zorlanan olabilir. Onu da iyi analiz etmemiz lazım. Biz kurla değil ama başka kanallarla ihracatçımızı destekliyoruz. Kurumlar vergimizi 25 belirledik. Bankalara 30 dedik, ihracatçıya 20 yaptık. İhracatçının yanında olduğumuz için bunu yaptık. Buna benzer farklı enstrümanlarla desteklemeye devam edeceğiz. Kurla ilgili tartışmalara girmeyiz ama ihracatçımız nasıl desteklenir, tabii ki bunu destekleyebiliriz. Her zaman reel sektörün yanındayız. Ama programımızın genel çerçevesini bozmadan.
İhracatın bir kısmı da ithalat. Dolayısıyla kura tek yönlü bakmamamız lazım. Uzun zamandır petrol fiyatlarında artış yok. Bu da ihracatçılarımızın girdi maliyetini düşürüyor. İhracatın asıl belirleyicisi; dış dünyadaki talep. Bizim de en büyük pazarımız Avrupa Birliği Kuzey Afrika ve Orta Doğu. Daha yüksek büyüme bekliyoruz. İhracatımıza pozitif katkı sağlayacak. Enflasyonla mücadelede geçici sıkıntılar olabilir ama esas itibariyle çelişki yok. Enflasyonun düştüğü ortamda istikrar güçlenir, istihdam artar. Geçici bazı sorunlar yaşanabilir orada da gerekli tedbirleri alıyoruz. Reel sektörle sürekli iletişim halindeyiz. Esas olan kalıcı büyüme ortamı sağlamak.
KAYNAK: HABER7
EKONOMİ Haberleri
21.12.2024 - 17:50
21.12.2024 - 17:05
21.12.2024 - 14:33
21.12.2024 - 14:01
21.12.2024 - 12:38
21.12.2024 - 12:30
21.12.2024 - 12:26
21.12.2024 - 12:25
21.12.2024 - 12:16
21.12.2024 - 11:50