Ekşi’nin deneyimleri, sanat dünyasında karşılaşılan zorluklar, geçim sıkıntıları ve hakların korunmaması gibi önemli konuları gözler önüne seriyor. Ancak, bu hikâye sadece mücadele ve engellerle dolu değil, aynı zamanda umudu ve azmi de barındırıyor. Onun sanat yolculuğu, kendi kararlılığı ve azmiyle, zorlukların üstesinden gelmeye çalışan bir sanatçı portresi çiziyor. Gelin, hep birlikte Yusuf Ekşi’nin sanat yolculuğuna konuk olalım ve onun deneyimlerinden, mücadelesinden ve umudundan ilham alalım diyorum.
Sinema ve tiyatronun deneyimli oyuncusu Yusuf Ekşi, sözüne sanatın ve oyunculuğun Türkiye’deki zorlu koşullarına değinerek başlıyor. Ülkede birçok oyuncunun iş bulamadığını bu konudaki duyarsızlığa da dikkat çekiyor: “Türkiye’de yığınla oyuncu iş alamıyor. Kaç oyuncu intihar etti. Kimsenin haberi bile olmuyor. Gençliğimde farklı işlerde çalışmasam, belki de intihar edecek duruma düşerdim. Esnaflıktan emekli oldum ben.”
Yusuf Ekşi’yle güneşli bir bahar günü, Üsküdar’da alçak gönüllü bir kahvede buluştuğumuzda sevinçli bir telaş içindeydi kendisi. Sayısız yaşanmışlıkla dopdolu gözlerine derince baktığımda da, başını öne eğmişti deneyimli oyuncu/tiyatrocu, anlatacakları biraz hüzünlüydü galiba.
1957 yılında Zonguldak’ta doğan Ekşi’nin sanatla tanışması, sanat müziğiyle gerçekleşir. Ben İmam Hatip’teyken firar etmiştim. Okul yıllarım çok maceralı geçti. Üniversite imtihanını kazdım oda fazla sürmedi. Sesim çok güzeldi benim, geçen seneler içinde. Ses, şarkı söylemediğimdendir ki eski güzelliği de kaybolup gitti ses söyledikçe güzelleşir. Henüz bıyıklarım terlemediği yıllarda. Bostancıdan kalkıp taa Aksaray’da İsmail Hakkı Üstünkaya’dan daha sonra Taksim Talimhane’de çiçeklerle dolu teras katında oturan udi kadri Şencanlar’dan dersler aldım,
Fakat maddi nedenlerden dolayı bu maceramda uzun sürmedi, ailem de yardımcı olamadığı için hem öğrencilik hem müzik derslerini bir arada götüremedim. Sanat müziğine olan sevdasına devam edemeyen Ekşi, bir sanat dalıyla ilgilenme arayışından asla pes etmez ve Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’ne yönelir 1970’lerin ortasına doğru. “Bir sanatla ilgilenmem lazım derken yolum
Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’ne düştü. Bir arkadaşım tiyatro kurslarına gidiyordu “Tamam,” dedim, “ben de geliyorum.” İlk tiyatro deneyimi ve eğitimim Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde oldu. Kendimi tiyatrocu kimliğine büründürmeye çalışıyordum. Daha 16-17 yaşındaydım.
Sonrasında Üsküdar’a taşındık. Üsküdar Halk eğitim merkezinde tiyatro yaptık, oyunlar oynadık. Bağlama çalmayı öğrendim Sonrasında gruplar kurduk abilerimizle. İstanbul içinde çalıştık oyunlar hazırlayıp turnelere gittik. Ayrıca birlik tiyatrosu & gençler tiyatrosunu kurduk. Ama koşullar çok zordu, acımasızdı, ekonomik gücümüz yoktu. Yürümedi… yine para lazımdı.
Ekşi, hayatındaki dönüm noktalarından biri olan İhsan Yüce ile tanışmasını anlatırken, anılara dalan hüzünlü bir ses tonuyla aktarıyor. İhsan Abi ile tanışmam önemliydi. Yığınla filmde oynamış, sayısız senaryo yazmıştı İhsan abi. Hem de en büyük şirketlerle çalışmıştı, çok iyi bir insandı Arzu Film’in değişmeziydi, söz gelimi. Üsküdarlı olduğu için tiyatro provalarında bize çok yardımcı oldu. Oynayacağımız oyunun prova mekanlarını o bulurdu. Buralarda yapardık provalarımızı…
İhsan Abi’ye yalvarırdım. “Beni filmlerinde oynat, bana da rol ver,” para kazanmam lazım derdim.
“Oğlum sana rol verirsem, alışırsın sonra da artistim diye dolaşırsın ortalıkta aç kalırsın,” demişti. “Abi evleneceğim, yapma etme rol ayarla,” dedim bir gün. “Sen iyi bir çocuksun. Git para kazan. Bu ülkede Akıllı adam para kazanır, akılsız adam da sanatla savaşır. Akıllı adamın işi değildir sanatla uğraşmak. Hadi tiyatrocu oldun, ne yapacaksın,” dedi. “Para kazanacağım, araba alacağım, ev alacağım,” dediğim an hiç unutmuyorum: “Nah kazanırsın dedi. Ulen “Ben” tiyatro oyunları yazıyorum, tiyatrolarda oynuyorum, film senaryoları yazıyorum, filmlerde oynuyorum. Ama kiramı bile ödeyemiyorum, diye ekledi, şok olmuştum. 1975-1977 yaşımı büyüttüm, askere gittim. Terhis olduğumda, tekrar eski arkadaşlarımı buldum. Yeniden tiyatroya döndüm. Sonra da evlendim. Para kazanamadım. Yine gittim İhsan Abi’ye, derdimi anlattım. Aynı şekilde yeniden “Git para kazan,” dedi dedi.
Sanatçı, tiyatro dünyasında başlangıçta gelir elde etmenin zor olduğunu dile getiriyor. Ancak, turnelere çıktıklarında bağlantılı işlerle birlikte gelir sağladıklarını ve bu şekilde sürekli oyunlar sahnelediklerini belirtiyor. “Tiyatrodan para kazanamasak da yaptığımız işten mutluluk duyuyorduk cebimize birazda para giriyor yüzümüz gülüyordu. Ama bu kazandığımız paralar ne ev ne de mülk alacak miktarda olmuyordu tabi.
Acil para kazanmam gerekiyordu ve kitap satmaya başladım. Anadolu’nun köylerine, taşraya kitap götürdüm siparişle. Aradıkları kitapları İstanbul’daki kitapçılardan bulup satıyordum. Seksenli yıllarda, senelerce taksicilik de yaptım. İstanbul o zaman bomboştu. Trafik bugünkü gibi değildi. Oto galericiliği de yaptım çok araba alıp sattım para kazanmak için çok farklı işler yaptım. Okullu olsun alaylı olsun keşke herkes sevdiği gönül verdiği ve eğitim aldığı alanda çalışıp para kazanabilse. Hayatını idame ettirebilse. Ancak bu öyle olmuyor işte. Günümüzde ise teknolojiyle birlikte tiyatrodan para kazananlar televizyonda komedi türünde iş yapanlar kazanıyor. Çünkü ekran önündeler, kazansınlar tabi ama üzücü olan şey ise teknolojik rahatlığın özel tiyatroların yığınların önünü kesmesi oldu. Oysaki yıllarını tiyatro sanatına vermiş tiyatrocular var ve ne yazık ki kimse onları tanımıyor bile…
Ekşi, sanatın ve oyunculuğun Türkiye’deki zorlu koşullarına da değiniyor. Ülkede birçok oyuncunun iş bulamadığını kirasını verim geçimini sağlayamadığını bu nedenle yuvasının yıkıldığını ve bazılarının intihar ettiğini belirtiyor. Bu konudaki duyarsızlığa da dikkat çekiyor: “Türkiye’de yığınla oyuncu iş alamıyor Gençliğimde farklı işlerde çalışmasam, bugün çok kötü durumda olabilirdim çünkü sanat yapan herkes para kazanacak diye bir şart yok ki.
Esnaflıktan emekli oldum ben.
Türkiye’de oyunculuğun resmi olarak bir meslek olarak kabul edilmediğini ve bu konuda hukuki bir yasanın bulunmadığını haklı bir serzenişle aktarıyor. “Türkiye’de oyunculuk diye bir meslek tanımı yok. Oyuncuların hakkının korunmasını yapımcılardan bekleyemezsiniz, bunu sadece devletin yasa çıkararak sanatçısını koruyabilir.
Fakat devlet bu konuda sanatçısını korumak için adım atmıyor.
Yurtdışında sanatçılar çok korunaklı. Sendikalar çok güçlü. Her dalda sanatçılar ve çalışanlar sosyal haklarla koruma altında. Yasalar sert ve kesin. Türkiye’de ise sendika ve derneklerin gücü yok. İşlevsizler. Sigorta yapıldı gibi görünüyor. İki bilemedin üç aylık sigorta yapılıyor. Eksik ödeniyor. Bu ödenen de işçi sigortası statüsünde. Ekşi, Avrupa da sanatçı çalışmadığında oradaki sendikalar ve devlet sanatçıya ödenek ayırdığını dile getiriyor. Sanatçı zor duruma düşürmüyor. Avrupa’da oyuncu sağlayan dernekler ya da sendikalar yapımcılarla oyuncular arasında köprü işlevi görüyor. Sinemada da reklamlarda da, dizilerde de hep aynı kişileri görmemiş oluyorsunuz. Bizde ise sanki oyuncu fukaralığı varmış gibi! Oyuncu Aynı hafta içinde iki ayrı dizide oynayabiliyor.
Açıkçası Dizi sektörü ilişki ağıyla yürüyor.
Oyunculara kesinlikle yaşam hakkı tanınması gerekir. Oyunculukla geçinmeyi düşünenler büyük hata yapmış olur çünkü devamlılığı olan bir meslek değil iş bulursan çalışır bulamazsan aç kalırsın bu kadar açık ve net konuşuyorum.
Yeşilçam’dan gerçek bir yaşamı örnek veriyor sanatçı hüzünlü titreyen ses tonuyla: “Tugay Toksöz yaşı benden büyüktü ama benim arkadaşımdı. Sinemada kimse para kazanmazken, kimsenin parası yokken onun villası atı köpeği ve bakıcıları vardı. Çalıştığı dönemlerde her şey çok güzeldi fakat işler kesilince yoksulluk günleri başladı ve annesinin evinde yaşamaya başlar film çekiminde iş kazasından sonra sakatlanır sonra yakalandığı kanser illetinde dolayı 1988 yılında öldü.
Sanatçı, “Köprü” dizisindeki rolünü de diğer rollerden ayırdığını şu şekilde dile getiriyor: Oyunculuk geçmişime baktığımda Köprü dizisinde oynadığım rolü ötekilerden ayrı tutuyorum. Çok severek oynamıştım Vali Recep Yazıcıoğlu’nun hayatını anlatıyordu.
Ekşi, onu oğlu gibi seven ve ona daima yol gösteren pusulası Yüce’nin cenazesinde yaşadığı hüzünlü anekdotuna da değiniyor ve büyük Şair Can Yücel ile yaşadığı anısını anlatıyor: “Can Yücel ile olan bir anımı anlatayım bu arada. 1991 yılında İhsan Yüce’nin cenazesi doğancılar camiinden kalkıyordu. Can Yücel’i arabaya aldım. Mezarlığa gelmiyordu beni iskeleye bırak dedi Neden gelmediğini sordum. ‘Gelince ne olacak,’ dedi. Gömeceğiz İhsan Abi’yi dedim. ‘İnsan arkadaşını gömer mi yahu dedi ben bugüne kadar hiçbir arkadaşımı gömmedim, açıkta kalmaz ölüler,’ demişti.
Söyleşinin kapanışını yaşamında kendisine büyük katkısı olan iki kişiyi yeniden anarak yapayım diyor sanatçı. Bugün ayakta kalabilmemin sebeplerinden ilki babamdı dediği şuydu, oğlum Ne babana ne kardeşine ne de ona buna, sadece bileğine güven demişti, Öteki si de İhsan Yüce idi İkisinin de lafları küpe olmuştur kulağıma, yaşamımı yönlendirmekte, iki ayağımın üstünde sapa sağlam, durabilmemde büyük desteği olmuştur. Çok şey borçluyum onlara.
Genç sinemacılara da oyunculuk desteği veren Ekşi, en çok Mimar Sinan Üniversitesi ve Sinema Bölümü talebelerinin birçok filminde de rol alır. Ayrıca onlara kamera arkası ve tecrübeleriyle de yardımlarda bulunur. Yeni nesil sinemacılara İhsan Yüce’nin öğüdü gibi kulaklara küpe olacak sözlerini ise şöyle aktarıyor: Önce ellerine bir meslek alsınlar ki hayatlarını kesintisiz olarak idame ettirebilsinler Sinemaya ya da tiyatroya doğrudan bir meslek olarak bakmasınlar. Burası başka ülkeler gibi iş güvencesi yok, o nedenle Meslek edindikten sonra sinemaya daha fazla ağırlık verebilirler tabii.
Sanat yolculuğunda yılların verdiği deneyimle çıkardığı iki dersi bir çırpıda şöyle aktarıyor: Para kazanmak için dizilerde, mesleğinizde parlamak için de sinema filmlerinde oynayacaksınız. Ekşi’nin son film projesi, 2023 yazında Tunceli’de çekilen ve yönetmenliğini Kazım Öz’ün üstlendiği “Oyuna mı Geldik”, adlı film. Henüz stüdyo aşamasında olan filmin başrol oyuncularından biri de Yeşilçam’ın unutulmaz isimlerinden “Çiçek Abbas” karakterine hayat veren İlyas Salman da yer alıyor.
Tiyatrocu Olmanın Bedeli: Yusuf Ekşi
Bu haftaki söyleşimizin konuğu, tiyatro oyuncusu Yusuf Ekşi’nin özgün hikayesi, sadece bireysel bir yaşam öyküsü değil, aynı zamanda Türkiye’nin genel sanat atmosferini de yansıtıyor.
Ekşi’nin deneyimleri, sanat dünyasında karşılaşılan zorluklar, geçim sıkıntıları ve hakların korunmaması gibi önemli konuları gözler önüne seriyor. Ancak, bu hikâye sadece mücadele ve engellerle dolu değil, aynı zamanda umudu ve azmi de barındırıyor. Onun sanat yolculuğu, kendi kararlılığı ve azmiyle, zorlukların üstesinden gelmeye çalışan bir sanatçı portresi çiziyor. Gelin, hep birlikte Yusuf Ekşi’nin sanat yolculuğuna konuk olalım ve onun deneyimlerinden, mücadelesinden ve umudundan ilham alalım diyorum.
Sinema ve tiyatronun deneyimli oyuncusu Yusuf Ekşi, sözüne sanatın ve oyunculuğun Türkiye’deki zorlu koşullarına değinerek başlıyor. Ülkede birçok oyuncunun iş bulamadığını bu konudaki duyarsızlığa da dikkat çekiyor: “Türkiye’de yığınla oyuncu iş alamıyor. Kaç oyuncu intihar etti. Kimsenin haberi bile olmuyor. Gençliğimde farklı işlerde çalışmasam, belki de intihar edecek duruma düşerdim. Esnaflıktan emekli oldum ben.”
Yusuf Ekşi’yle güneşli bir bahar günü, Üsküdar’da alçak gönüllü bir kahvede buluştuğumuzda sevinçli bir telaş içindeydi kendisi. Sayısız yaşanmışlıkla dopdolu gözlerine derince baktığımda da, başını öne eğmişti deneyimli oyuncu/tiyatrocu, anlatacakları biraz hüzünlüydü galiba.
1957 yılında Zonguldak’ta doğan Ekşi’nin sanatla tanışması, sanat müziğiyle gerçekleşir. Ben İmam Hatip’teyken firar etmiştim. Okul yıllarım çok maceralı geçti. Üniversite imtihanını kazdım oda fazla sürmedi. Sesim çok güzeldi benim, geçen seneler içinde. Ses, şarkı söylemediğimdendir ki eski güzelliği de kaybolup gitti ses söyledikçe güzelleşir. Henüz bıyıklarım terlemediği yıllarda. Bostancıdan kalkıp taa Aksaray’da İsmail Hakkı Üstünkaya’dan daha sonra Taksim Talimhane’de çiçeklerle dolu teras katında oturan udi kadri Şencanlar’dan dersler aldım,
Fakat maddi nedenlerden dolayı bu maceramda uzun sürmedi, ailem de yardımcı olamadığı için hem öğrencilik hem müzik derslerini bir arada götüremedim. Sanat müziğine olan sevdasına devam edemeyen Ekşi, bir sanat dalıyla ilgilenme arayışından asla pes etmez ve Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’ne yönelir 1970’lerin ortasına doğru. “Bir sanatla ilgilenmem lazım derken yolum
Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’ne düştü. Bir arkadaşım tiyatro kurslarına gidiyordu “Tamam,” dedim, “ben de geliyorum.” İlk tiyatro deneyimi ve eğitimim Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde oldu. Kendimi tiyatrocu kimliğine büründürmeye çalışıyordum. Daha 16-17 yaşındaydım.
Sonrasında Üsküdar’a taşındık. Üsküdar Halk eğitim merkezinde tiyatro yaptık, oyunlar oynadık. Bağlama çalmayı öğrendim Sonrasında gruplar kurduk abilerimizle. İstanbul içinde çalıştık oyunlar hazırlayıp turnelere gittik. Ayrıca birlik tiyatrosu & gençler tiyatrosunu kurduk. Ama koşullar çok zordu, acımasızdı, ekonomik gücümüz yoktu. Yürümedi… yine para lazımdı.
Ekşi, hayatındaki dönüm noktalarından biri olan İhsan Yüce ile tanışmasını anlatırken, anılara dalan hüzünlü bir ses tonuyla aktarıyor. İhsan Abi ile tanışmam önemliydi. Yığınla filmde oynamış, sayısız senaryo yazmıştı İhsan abi. Hem de en büyük şirketlerle çalışmıştı, çok iyi bir insandı Arzu Film’in değişmeziydi, söz gelimi. Üsküdarlı olduğu için tiyatro provalarında bize çok yardımcı oldu. Oynayacağımız oyunun prova mekanlarını o bulurdu. Buralarda yapardık provalarımızı…
İhsan Abi’ye yalvarırdım. “Beni filmlerinde oynat, bana da rol ver,” para kazanmam lazım derdim.
“Oğlum sana rol verirsem, alışırsın sonra da artistim diye dolaşırsın ortalıkta aç kalırsın,” demişti. “Abi evleneceğim, yapma etme rol ayarla,” dedim bir gün. “Sen iyi bir çocuksun. Git para kazan. Bu ülkede Akıllı adam para kazanır, akılsız adam da sanatla savaşır. Akıllı adamın işi değildir sanatla uğraşmak. Hadi tiyatrocu oldun, ne yapacaksın,” dedi. “Para kazanacağım, araba alacağım, ev alacağım,” dediğim an hiç unutmuyorum: “Nah kazanırsın dedi. Ulen “Ben” tiyatro oyunları yazıyorum, tiyatrolarda oynuyorum, film senaryoları yazıyorum, filmlerde oynuyorum. Ama kiramı bile ödeyemiyorum, diye ekledi, şok olmuştum. 1975-1977 yaşımı büyüttüm, askere gittim. Terhis olduğumda, tekrar eski arkadaşlarımı buldum. Yeniden tiyatroya döndüm. Sonra da evlendim. Para kazanamadım. Yine gittim İhsan Abi’ye, derdimi anlattım. Aynı şekilde yeniden “Git para kazan,” dedi dedi.
Sanatçı, tiyatro dünyasında başlangıçta gelir elde etmenin zor olduğunu dile getiriyor. Ancak, turnelere çıktıklarında bağlantılı işlerle birlikte gelir sağladıklarını ve bu şekilde sürekli oyunlar sahnelediklerini belirtiyor. “Tiyatrodan para kazanamasak da yaptığımız işten mutluluk duyuyorduk cebimize birazda para giriyor yüzümüz gülüyordu. Ama bu kazandığımız paralar ne ev ne de mülk alacak miktarda olmuyordu tabi.
Acil para kazanmam gerekiyordu ve kitap satmaya başladım. Anadolu’nun köylerine, taşraya kitap götürdüm siparişle. Aradıkları kitapları İstanbul’daki kitapçılardan bulup satıyordum. Seksenli yıllarda, senelerce taksicilik de yaptım. İstanbul o zaman bomboştu. Trafik bugünkü gibi değildi. Oto galericiliği de yaptım çok araba alıp sattım para kazanmak için çok farklı işler yaptım. Okullu olsun alaylı olsun keşke herkes sevdiği gönül verdiği ve eğitim aldığı alanda çalışıp para kazanabilse. Hayatını idame ettirebilse. Ancak bu öyle olmuyor işte. Günümüzde ise teknolojiyle birlikte tiyatrodan para kazananlar televizyonda komedi türünde iş yapanlar kazanıyor. Çünkü ekran önündeler, kazansınlar tabi ama üzücü olan şey ise teknolojik rahatlığın özel tiyatroların yığınların önünü kesmesi oldu. Oysaki yıllarını tiyatro sanatına vermiş tiyatrocular var ve ne yazık ki kimse onları tanımıyor bile…
Ekşi, sanatın ve oyunculuğun Türkiye’deki zorlu koşullarına da değiniyor. Ülkede birçok oyuncunun iş bulamadığını kirasını verim geçimini sağlayamadığını bu nedenle yuvasının yıkıldığını ve bazılarının intihar ettiğini belirtiyor. Bu konudaki duyarsızlığa da dikkat çekiyor: “Türkiye’de yığınla oyuncu iş alamıyor Gençliğimde farklı işlerde çalışmasam, bugün çok kötü durumda olabilirdim çünkü sanat yapan herkes para kazanacak diye bir şart yok ki.
Esnaflıktan emekli oldum ben.
Türkiye’de oyunculuğun resmi olarak bir meslek olarak kabul edilmediğini ve bu konuda hukuki bir yasanın bulunmadığını haklı bir serzenişle aktarıyor. “Türkiye’de oyunculuk diye bir meslek tanımı yok. Oyuncuların hakkının korunmasını yapımcılardan bekleyemezsiniz, bunu sadece devletin yasa çıkararak sanatçısını koruyabilir.
Fakat devlet bu konuda sanatçısını korumak için adım atmıyor.
Yurtdışında sanatçılar çok korunaklı. Sendikalar çok güçlü. Her dalda sanatçılar ve çalışanlar sosyal haklarla koruma altında. Yasalar sert ve kesin. Türkiye’de ise sendika ve derneklerin gücü yok. İşlevsizler. Sigorta yapıldı gibi görünüyor. İki bilemedin üç aylık sigorta yapılıyor. Eksik ödeniyor. Bu ödenen de işçi sigortası statüsünde. Ekşi, Avrupa da sanatçı çalışmadığında oradaki sendikalar ve devlet sanatçıya ödenek ayırdığını dile getiriyor. Sanatçı zor duruma düşürmüyor. Avrupa’da oyuncu sağlayan dernekler ya da sendikalar yapımcılarla oyuncular arasında köprü işlevi görüyor. Sinemada da reklamlarda da, dizilerde de hep aynı kişileri görmemiş oluyorsunuz. Bizde ise sanki oyuncu fukaralığı varmış gibi! Oyuncu Aynı hafta içinde iki ayrı dizide oynayabiliyor.
Açıkçası Dizi sektörü ilişki ağıyla yürüyor.
Oyunculara kesinlikle yaşam hakkı tanınması gerekir. Oyunculukla geçinmeyi düşünenler büyük hata yapmış olur çünkü devamlılığı olan bir meslek değil iş bulursan çalışır bulamazsan aç kalırsın bu kadar açık ve net konuşuyorum.
Yeşilçam’dan gerçek bir yaşamı örnek veriyor sanatçı hüzünlü titreyen ses tonuyla: “Tugay Toksöz yaşı benden büyüktü ama benim arkadaşımdı. Sinemada kimse para kazanmazken, kimsenin parası yokken onun villası atı köpeği ve bakıcıları vardı. Çalıştığı dönemlerde her şey çok güzeldi fakat işler kesilince yoksulluk günleri başladı ve annesinin evinde yaşamaya başlar film çekiminde iş kazasından sonra sakatlanır sonra yakalandığı kanser illetinde dolayı 1988 yılında öldü.
Sanatçı, “Köprü” dizisindeki rolünü de diğer rollerden ayırdığını şu şekilde dile getiriyor: Oyunculuk geçmişime baktığımda Köprü dizisinde oynadığım rolü ötekilerden ayrı tutuyorum. Çok severek oynamıştım Vali Recep Yazıcıoğlu’nun hayatını anlatıyordu.
Ekşi, onu oğlu gibi seven ve ona daima yol gösteren pusulası Yüce’nin cenazesinde yaşadığı hüzünlü anekdotuna da değiniyor ve büyük Şair Can Yücel ile yaşadığı anısını anlatıyor: “Can Yücel ile olan bir anımı anlatayım bu arada. 1991 yılında İhsan Yüce’nin cenazesi doğancılar camiinden kalkıyordu. Can Yücel’i arabaya aldım. Mezarlığa gelmiyordu beni iskeleye bırak dedi Neden gelmediğini sordum. ‘Gelince ne olacak,’ dedi. Gömeceğiz İhsan Abi’yi dedim. ‘İnsan arkadaşını gömer mi yahu dedi ben bugüne kadar hiçbir arkadaşımı gömmedim, açıkta kalmaz ölüler,’ demişti.
Söyleşinin kapanışını yaşamında kendisine büyük katkısı olan iki kişiyi yeniden anarak yapayım diyor sanatçı. Bugün ayakta kalabilmemin sebeplerinden ilki babamdı dediği şuydu, oğlum Ne babana ne kardeşine ne de ona buna, sadece bileğine güven demişti, Öteki si de İhsan Yüce idi İkisinin de lafları küpe olmuştur kulağıma, yaşamımı yönlendirmekte, iki ayağımın üstünde sapa sağlam, durabilmemde büyük desteği olmuştur. Çok şey borçluyum onlara.
Genç sinemacılara da oyunculuk desteği veren Ekşi, en çok Mimar Sinan Üniversitesi ve Sinema Bölümü talebelerinin birçok filminde de rol alır. Ayrıca onlara kamera arkası ve tecrübeleriyle de yardımlarda bulunur. Yeni nesil sinemacılara İhsan Yüce’nin öğüdü gibi kulaklara küpe olacak sözlerini ise şöyle aktarıyor: Önce ellerine bir meslek alsınlar ki hayatlarını kesintisiz olarak idame ettirebilsinler Sinemaya ya da tiyatroya doğrudan bir meslek olarak bakmasınlar. Burası başka ülkeler gibi iş güvencesi yok, o nedenle Meslek edindikten sonra sinemaya daha fazla ağırlık verebilirler tabii.
Sanat yolculuğunda yılların verdiği deneyimle çıkardığı iki dersi bir çırpıda şöyle aktarıyor: Para kazanmak için dizilerde, mesleğinizde parlamak için de sinema filmlerinde oynayacaksınız. Ekşi’nin son film projesi, 2023 yazında Tunceli’de çekilen ve yönetmenliğini Kazım Öz’ün üstlendiği “Oyuna mı Geldik”, adlı film. Henüz stüdyo aşamasında olan filmin başrol oyuncularından biri de Yeşilçam’ın unutulmaz isimlerinden “Çiçek Abbas” karakterine hayat veren İlyas Salman da yer alıyor.
KÜLTÜR - SANAT Haberleri
23.12.2024 - 15:09
23.12.2024 - 09:58
23.12.2024 - 07:06
23.12.2024 - 07:00
21.12.2024 - 13:05
21.12.2024 - 12:35
21.12.2024 - 12:32
21.12.2024 - 07:01
20.12.2024 - 13:03
20.12.2024 - 11:45