SAĞLIK
02 Kasım 2024, Cumartesi, 07:00

Tüm dünyada kadın sağlığını tehdit eden hastalıkların başında gelen meme kanseri konusunda farkındalık yaratmak için her anlamda çalışmalar sürdürülüyor.

Bugün gelinen noktada meme kanserinin her evrede tedavi şansı bulunan bir kanser türü olduğunun altını çizen Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Bala Başak Öven, “Ancak meme kanserinin her evrede farklı tedavisi vardır.  Dolayısıyla meme kanserini tek bir hastalık olarak kabul etmemek gerekir” dedi. 

Her 6 kadından birinin hayat boyu meme kanseriyle karşılaşma ihtimali bulunuyor. İstatistiklere göre de meme kanserinin sıklığındaki artışta tanı imkanlarının artmasına bağlayan Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Bala Başak Öven, “Hem bu konudaki bilincin artması hem de meme kanseri tarama yöntemlerinin standart hale gelmesi rakamların bu boyuta ulaşmasında etkili oldu” dedi. 

“KADIN FARKINDA OLMAZSA TANI DA GECİKİR TEDAVİ DE BAŞARIYA ULAŞAMAZ”

Meme kanseri tedavisinde özellikle son yıllarda çok önemli gelişmeler olmakla birlikte tedavinin başarıya ulaşmasında birçok faktörün bir arada bulunması gerektiğini hatırlatan Prof. Dr. Öven, konuyla ilgili şu bilgileri verdi; “Öncelikle kadının memesinin farkında olması gerekli. Çünkü hem erken tanının sağlanması hem de tedavinin de başarıya ulaşmasında kadının farkındalığı çok önemli. Tarama yöntemlerini zamanında uygulamalı. Olası bir tanı durumunda da hekimiyle birlikte hareket etmeyi bilmeli. Meme kanseri artık kronik bir hastalık haline geldi. Dolayısıyla kadın ömür boyu bir tıbbi onkolog tarafından takip edilmeli. Ülkemiz tedavideki gelişmelerin uygulanması açısından oldukça şanslı. Dünyadaki bütün yenilikleri takip edip bütün ilaçlara uygun zamanda ulaşabiliyoruz ve dünyada kullanılan her ilacı da ülkemizde kullanabiliyoruz. Sonuçta önemli olan doğru zamanda tanının alınabilmesi.”

“MEME KANSERİ TEDAVİSİNDE MOLEKÜLER SINIFLAMA DA ÖNEMLİ”

Meme kanserinin tedavisinde hastalığın hangi evrede olduğunun önemine dikkat çeken Prof. Dr. Bala Başak Öven, “hem tümörün boyutu hem de yaygınlığı önemli. Örneğin boyut arttıkça meme kanserinin sıçrama ihtimalinin daha fazla olduğunu biliyoruz” dedi. Bununla birlikte tedavide moleküler sınıflamanın en az evre kadar önemli olduğuna işaret eden Prof. Dr. Öven, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü meme kanserinin tümörlerinin tedavileri birbirinden farklıdır. Örneğin hormon pozitif meme kanseri hastalarında vücuttaki östrojeni baskılayan ağızdan alınan ilaçla da tedavi olabiliyorlar. Özellikle erken yakalanan hormon pozitif meme kanseri hastalarında cerrahi sonrasında kemoterapiye gerek kalmadan sadece ağızdan alınan hormonoterapilerle izlenebiliyor. Bunun yanında hormonların negatif olduğu ve “triple negatif” olarak tanımladığımız hasta grubunda ise hastalık çok erken bile yakalansa tümörün boyutu de ne kadar küçük olursa olsun mutlaka kemoterapiyi tercih ediyoruz. Yine patoloji sonucu ile tespit edilen HER2 pozitif belirteçlerinin varlığı da hastalığın daha agresif seyredeceğinin göstergesidir ve buna yönelik akıllı ilaçlar kullanılır. Dolayısıyla sadece evre değil patolojide çıkan nihai sonuca göre meme tümörü sınıflandırılarak farklı tedaviler uygulanır.”

MEME KANSERİ HER EVREDE TEDAVİ ŞANSI OLAN BİR KANSER TÜRÜ 

Bugün gelinen noktada meme kanserinin her evrede tedavi şansı bulunan bir kanser türü olduğunun altını çizen Prof. Dr. Bala Başak Öven, “Meme kanserinin her evrede farklı tedavisi vardır. Yani meme kanserini tek bir hastalık olarak kabul etmemek gerekir. Her alt tipinin tedavisi farklı şekilde sürdürüldüğü için her alt tipinin ayrı bir hastalık olarak düşünülmesi gerekir. Damardan kullanılan akıllı ilaçlar, özellikle sıçramalı türlerinde kemoterapi kullanılmasına gerek kalmadan hastaların uzun yıllar takibini sağlayabildiğimiz akıllı ilaçlar gibi seçeneklerimiz gün geçtikçe artıyor.” Diye konuştu. 

“MEME KANSERİNDE UZUN SAĞ KALIMLAR MÜMKÜN”

Meme kanserinde hastanın durumuna göre günümüzde kullanılan tedavi seçenekleriyle birlikte artık uzun sağ kalımların mümkün olabildiğine dikkat çeken Prof. Dr. Öven, sözlerine şöyle devam etti:  “Bugün artık erken evre ve ameliyat olan hastalarda bile kullandığımız akıllı ilaçlar var. Ağızdan kullanılan Hormonoterapiler ile beraber kullanan akıllı ilaçlarla hastalıklarda sıçramalı olsa bile uzun sağ kalımlar elde etmek mümkün. Yine ameliyat olan erken evre hastalarda da tekrar etme ihtimalini daha fazla azaltmak mümkün. Bununla birlikte artık tüm meme kanseri hastalarında genetik inceleme yapılabiliyor. BRCA1 ve BRCA 2 olarak tanımladığımız mutasyonlar kandan bakılan testle tespit edilebiliyor. Bu markırların varlığı ailede genetik yatkınlığı belirlemenin yanında aynı zamanda bu hastalara uygun tedavi seçeneklerini belirlemede de yol gösterici oluyor Bir başta yeni yaklaşım da üçlü negatif denilen gruptaki hastalar için geçerli. Bu grupta da hem lokal hastalıkta ameliyat öncesi hem de sıçramaları hastalıkta kemoterapi ile beraber immünoterapi tedavileri kullanılabiliyor. Immünoterapi tedavisi özellikle üçlü negatif grupta artık günlük pratikte kullanıyoruz. Dolayısıyla hastalarda uzun sağ kalım mümkün olabiliyor.”

METASTAZ RİSKİ TÜMÖRÜN TİPİNE GÖRE DEĞİŞİYOR

Meme kanserinde hastalığın metastaz yapıp yapmayacağını belirleyen en önemli noktalardan birinin tümörün tipi olduğunu anlatan Prof. Dr. Öven, “Triple Negatif grupta metastaz riskinin daha yüksek olduğunu ancak hormon pozitif hastalarda bu riskin daha düşük olduğunu biliyoruz. Ancak bu konuda yelpaze çok geniş. Aslında genel olarak bakıldığında meme kanseri artık kronik bir hastalık gibi takip edilir noktaya ulaşmış durumda. Önemli olan özellikle ailesinde meme, prostat, pankreas kanseri olanlarda genetik yatkınlığa sebep olan genlerde bozukluk olabiliyor. Bu kişilere mutlaka tarama öneriyoruz.”

“40 YAŞINDAN SONRA TÜM KADINLAR YILDA BİR MAMOGRAFİ ÇEKTİRMELİ”

Meme kanserinin erken teşhisi ve dolayısıyla başarılı tedavisinde tarama yöntemlerinin önemine işaret eden Prof. Dr. Bala Başak Öven, 40 yaşından sonra her kadının yılda bir mamografi çektirmesi gerektiğini belirtti. Prof. Dr. Öven, bu konuda bazı istisnaların da olduğunun altını çizerek şu bilgileri verdi: “Ailesinde meme kanseri öyküsü olanların bu konuda dikkatini artırması gerekiyor. Bu kişiler de öncelikle kendi kendine muayeneyi alışkanlık haline getirmeli. Ele gelen küçük bir şişlik ya da iyileşmeyen ağrısız bir kitle durumunda da mutlaka doktora başvurmalı. Bunun yanında erken yaşlarda meme kanserini tespit etmek için mamografi tek başına yeterle olmayabileceği için genetik riski bulunan kadınlara aynı zamanda meme MR’ı önerebiliriz. Meme ultrasonu standart bir tarama yöntemi değil ama mamografide bazen genç memeler çok yoğun oluyor ayırt edilemeyebiliyor. Bu durumda ultrason ve mamografi genelde birlikte kullanılıyor. Risk artışı olan bu grupta ise birinci derece yakınına meme kanseri tanısın konduğu yaşta ya da o yaştan önce başlamalı. Örneğin annesine tanı 30 yaşında konmuşsa kendisi de bu yaşlarda ya da 25 yaşlarında takip ve kontrollere başvurmalı.”